Son yıllarda televizyon ekranlarında yayınlanan gündüz kuşağı programları, Türk aile yapısına uygun olmayan içerikleriyle tartışma konusu olmaya devam ediyor. Özellikle aile içi tartışmalar, skandal niteliğindeki olaylar ve toplumu olumsuz etkileyebilecek seviyede özendirici içeriklerin sıkça yer alması, izleyiciler ve uzmanlar tarafından eleştiriliyor. Sosyal medyada ve kamuoyunda, "Aile sırları artık 85 milyonun evinde" yorumları yapılırken, bu tür yayınların aile mahremiyetini ihlal ettiği ve toplumun değer yargılarına zarar verdiği öne sürülüyor. Gündüz kuşağı programlarında ele alınan konular arasında aldatma hikayeleri, şiddet içerikli olaylar ve özel hayatın ifşa edilmesi dikkat çekiyor. Psikologlar ve sosyologlar, bu tür içeriklerin aile kurumuna zarar verdiğini ve toplumda güven duygusunu zedelediğini belirtiyor. Uzmanlar, çocukların ve gençlerin bu yayınlardan olumsuz etkilenebileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Türk aile yapısına uygun olmayan bu içeriklerin, bireyler arasındaki saygı ve mahremiyet kavramlarını da zayıflattığı ifade ediliyor.
Yayın ilkelerine aykırı hareket ediliyor!
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ise bu tür yayınlarla ilgili artan şikayetler doğrultusunda denetimlerin sıkılaştırıldığını açıkladı. RTÜK, toplumsal değerleri koruma adına yayın kuruluşlarını daha sorumlu davranmaya davet ederken, yayın ilkelerine aykırı hareket eden programlara gerekli yaptırımları uyguluyor, İzleyiciler de bu tür programların kaldırılması ya da içeriklerin denetlenmesi gerektiği yönünde çağrıda bulunuyor. Birçok vatandaş, televizyon yayınlarının eğitici ve toplumu bilinçlendirici içeriklere yönlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Konu ile ilgili Manisa Meydan Gazetesi’ne özel açıklamalarda bulunan Psikolojik Danışman Harun Ülger, aile yapısının kötü etkilendiğini dile getirdi. Avukat Selami Bulut ise sürecin hukuki yönlerinden bahsetti.
“Toplumsal kurallara uymuyor”
Aile sırlarının televizyonlarda yayınlanmasının tartışılan ve eleştirilen bir konu haline geldiğini dile getiren Psikolojik Danışman Harun Ülger, “İnsanların özel yaşamlarına dair detayların geniş kitlelerle paylaşılması, etik sınırları zorlayan ve toplumsal normlarla çatışan bir durumdur. Aile, insanlar için genellikle güvenli bir sığınak ve özel bir alan olarak kabul edilir. Aile üyeleri arasındaki ilişkiler, paylaşılan sırlar ve özel anlar bu alanın özünü oluşturur. Ancak televizyon programları, reality şovlar veya haber bültenlerinde aile içi sırların yayınlanması, bu güven alanının ihlaline yol açar. Aile içindeki mahremiyetin kamuya açılması, çoğu zaman kişilerin rızası olmadan yapılmaktadır ve bu durum, izleyiciler tarafından tartışmalıdır. Televizyonda yayınlanan aile sırları, izleyicilere merak uyandıran ve bazen şok edici bilgiler sunabilir. Bu tür yayınlar, özellikle duygusal ve kişisel çatışmaları ön plana çıkararak toplumu gerginleştirebilir. Ayrıca, bu tür yayınlar aile içindeki bireylerin mahremiyetine zarar verebilir, onları kamuoyu önünde savunmasız hale getirebilir. Bu durum, toplumsal değerleri ve normları tehdit edebilir. Kişilerin özel hayatları üzerinden yapılan bu tür yayınlar, toplumsal bağları zedeleyebilir ve aile içindeki güven ilişkilerini bozulmasına yol açabilir” diye konuştu.
“Mahremiyet erozyona uğruyor”
Dijital çağda, kişisel bilgilerin hızla yayılması ve izleyicilere sunulması kolay hâle geldiğini belirten Harun Ülger, “Televizyon dışında sosyal medya platformlarında da aile sırlarının ifşası artmıştır. Bu durum, mahremiyetin daha da erozyona uğramasına neden olabilir. İnsanların hayatlarının her yönü dijital ortamda paylaşıldıkça, aile içindeki sırların korunması daha zor hale gelir. Bu bağlamda, hem medyanın hem de bireylerin dijital mahremiyet konusunda daha bilinçli olması gerekmektedir. Aile sırlarının televizyonlarda yayınlanması, kişisel mahremiyeti ihlal eden bir uygulama olarak ciddi etik ve toplumsal sorunları gündeme getirmektedir. Aile içindeki ilişkilerin, izleyicilerin eğlencesine veya merakına sunulması, bireylerin duygusal ve psikolojik sağlığına zarar verebilir. Medyanın, toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket ederek, insanlara saygı göstererek içerik üretmesi gerekmektedir. Aynı zamanda, dijital medya ortamının da kişisel mahremiyeti ihlal etmeden, bireylerin özel yaşamlarına saygı gösterilerek kullanılması önemlidir. Aile sırlarının televizyonlarda yayını, sadece bir eğlence aracı olmaktan öte, toplumsal sorumluluğu ve etik değerleri gözeten bir anlayışla ele alınmalıdır” şeklinde konuştu.
“Mahremiyet ihlali yapılıyor”
Televizyonda aile sırlarının ifşa edilmesi özendirici olabileceğini öne süren Ülger, “Özellikle reality şovlar, talk şovlar veya haber programlarında aile içi özel bilgilerin, çatışmaların ve mahremiyetin izleyicilere sunulması, bireyler için bir tür model oluşturabilir. İnsanlar bu tür içeriklerle etkileşime girdikçe, benzer davranışları ve paylaşımları kendi yaşamlarında da gerçekleştirebilir. Aile içi sırların ifşası mahremiyet ihlalidir ve yalnızca yargı kurumları delil ve ifade amacı ile bu sırları araştırabilir. Televizyon programlarında ailelerin gerekçeleri ile bu sırları belirli amaçlar için paylaşmaları onlar adına yarar sağlayacı olabilir fakat toplum adına zedeleyici ve bazı problemleri normalleştirici olmaktadır. Bu programlar ve içerikleri RTÜK değerlendirmelerinden geçmeli ve toplumsal durum göz önünde bulundurulmalıdır” açıklamasında bulundu.
“İşleyiş usulü belirlenmiş”
Türkiye’de televizyon yayınlarının denetimlerini Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından yapıldığını belirten Avukat Selami Bulut, “Hukuki alt yapısı ise 6112 sayılı Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun oluşturmaktadır. Kanun söz konusu yayınların tanımı genel çerçevesi ve diğer işleyiş usulünü belirlemiş durumdadır. Yasanın 8’inci maddesinde yer alan yayınları ilkeleri programların sınırlarını belirliyor diyebiliriz. Yayın hizmeti ilkeleri, medya hizmet sağlayıcılar, yayın hizmetlerini kamusal sorumluluk anlayışıyla bu fıkrada yer alan ilkelere uygun olarak sunarlar.
“Nefret duyguları oluşturamaz”
Kanunda yer alan yayın hizmetlerini anlatan Avukat Bulut, “Yayın hizmetleri; Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz. Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz. Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı olamaz. İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez. Terörü övemez ve teşvik edemez, terör örgütlerini güçlü veya haklı gösteremez, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte olamaz. Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, engellilik, siyasî ve felsefî düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez. Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz. Suç işlemeyi, suçluyu ve suç örgütlerini övücü, suç tekniklerini öğretici nitelikte olamaz. Çocuklara, güçsüzlere ve engellilere karşı istismar içeremez ve şiddeti teşvik edemez. Alkol, tütün ürünleri ve uyuşturucu gibi bağımlılık yapıcı madde kullanımı ile kumar oynamayı özendirici nitelikte olamaz. Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur” şeklinde konuştu.
Açıklamasına şöyle devam eden Bulut, “Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimse suçlu ilân edilemez veya suçluymuş gibi gösterilemez; yargıya intikal eden konularda yargılama süresince, haber niteliği dışında yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkiler nitelikte olamaz. Haksız çıkarlara hizmet eden ve haksız rekabete yol açan unsurlar içeremez. Siyasî partiler ve demokratik gruplar ile ilgili tek yönlü veya taraf tutar nitelikte olamaz. Genel sağlığa, çevrenin ve hayvanların korunmasına zarar verecek davranışları teşvik edemez. Türkçenin, özellikleri ve kuralları bozulmadan doğru, güzel ve anlaşılır şekilde kullanılmasını sağlamak zorundadır; dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımına yer verilemez. Müstehcen olamaz. Kişi veya kuruluşların cevap ve düzeltme hakkına saygılı olmak zorundadır. Bilgi iletişim araçları yoluyla yarışma veya lotarya içeremez, dinleyici ve seyircilere ikramiye verilemez veya ikramiye verilmesine aracılık edemez. Medya hizmet sağlayıcı tarafından yapılan veya yaptırılan anket ve kamuoyu yoklamalarının, hazırlık aşamasından sonuçların ilânına kadar noter nezaretinde gerçekleştirilmesi zorunludur. Kişileri fal veya batıl inançlar yoluyla istismar edemez. Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez. Şiddeti özendirici veya kanıksatıcı olamaz” ifadelerinİ kullandı.
“Kanalın kapatılmasına kadar yaptırım bulunuyor”
Televizyon programlarının reyting kaygısından dolayı topluma zarar verici konuları işlediklerini söyleyen Bulut, son olarak şunları söyledi: “Söz konusu düzenlemeler ile toplumun maddi manevi bütünlüğü, ahlaki değerleri, kamu güvenliği, terörizm , kin ve nefret çatışması, sağlık, özel hayat , soruşturma ve kovuşturmaya kişilerin lekelenmeme hakkı ve soruşturmanın gizliliği , kişisel veriler ve birçok konuda koruyucu hüküm getirmiş ve bunun ile toplumun düzeni sağlanmak istenmiştir. Buradaki düzenlemelerde aile ve toplum ahlakını da koruyan hükümler mevcuttur. Ancak buna rağmen TV programları reyting kaygısı ile ve toplum için yararlı bir iş yaptıkları algısı yaratarak TV programlarında tüm çıplaklığıyla özel hayatı aile kavramına zarar verici konuları işlemektedirler. Nihayetinde toplumdaki ahlak yapısı, onu izleyen yediden yetmişe kitleler mutlaka etkilenmektedir. Yine televizyon programları kendilerini yargı makamlarının yerine koymaya programlarında alenen soruşturma ve yargılama yapar derecede yayınlar yapmaktadırlar ki bu adli makamlarımıza ve hukuk düzenine zarar vermektedir. Kanun koyucunun belirlemiş olduğu yasal mevzuat çerçevesinde belirlenen hükümlere uymayan TV kanallarına para cezasından kanalın kapatılmasına kadar idari yaptırımlar öngörülüyor. Yasaların var olma amaçları korunmak isteniyorsa yaptırımların taviz verilmeden uygulanması gereklidir. Ancak burada yapılan yayının Kanunun belirlediği sınırları aşıp aşmadığını iyi belirlemek gerekir. Bunu belirleyecek olanlar ise yine hukukçular olmak zorundadır.”