Dört gündür Akhisar yanıyor. Gökyüzü karanlık değil, is dolu. Orman yanıyor, bağ yanıyor, zeytinlik yanıyor... Ve en çok da insanın içi. Televizyondan bakınca sadece bir yangın haberi gibi duruyor. Ama orası bir memleket. Her zeytin ağacının gölgesinde çocuklar büyüdü, her bağda bir baba ter döktü. Şimdi kül olan, yalnızca toprak değil; bir neslin emeği, bir kentin belleği.

Bu yangın yalnızca ağaçları yakmıyor. İnsanı da yakıyor. İçinden bir şeyler eksiliyor insanın. Bir köylünün elindeki kovayla alevlere koşuşunu görünce, dudağında suyu soğutan değil, ateşi söndüremeyen bir duası kalıyor insanın. Çünkü herkes biliyor ki, bu yangın sadece kuru otların değil, ihmallerin de neticesi. Ve artık her yaz başı, bu ülkenin kaderi yangın izlemek olduysa, bunda hepimizin payı var.

Yangın söner belki. Ama ardında bıraktığı iz kolay silinmez. O toprak yıllarca susar, ağaçlar yeniden yeşerene kadar o sessiz çığlık kalır orada. Peki biz ne zaman gerçekten duyarız bu sessizliği? Ne zaman anlarız bu yangınların sadece doğaya değil, ortak geleceğimize de kastettiğini? Her seferinde aynı soru: Nerede bu uçaklar, nerede koordinasyon, nerede önlem? Ama her seferinde aynı cevap: Çok geç.

Biliyor musunuz, yangın bitince en çok kime kalır o sessizlik? Ahırını kaybeden köylüye, bağını kaybeden çiftçiye, evini kaybeden aileye. Ve biz o sessizliğe alıştıkça, yeni yangınlara da zemin hazırlıyoruz. Oysa alışmamalıyız. Hiçbir çocuk, duman altında sabahı beklememeli. Hiçbir yaşlı, ömrü boyunca baktığı ağacın külünü seyretmemeli.

Bugün Akhisar yanıyor. Belki yarın başka bir yer. Ama biz hâlâ “bir şey yapmalıydık” cümlesini kullanıyorsak, gerçekten hiçbir şey yapmamışız demektir. Bu sadece bir yangın değil. Bu, ülkenin ciğerlerinin nasıl göz göre göre yakıldığının, sonra da nasıl kolayca unutulduğunun hikâyesi.

Akhisar yalnız değil. Ama yalnız bırakılmamalı. Çünkü bu yangın, sadece bir ilçenin yangını değil; bu, bir hafıza yangını. Ve biz unuttukça, aynı ateş başka bir ormana, başka bir eve, başka bir yüreğe sıçrayacak.

Bunu hâlâ anlayamadıysak, yanan ağaçlardan çok, yanan vicdanlar düşünsün kendini.