Bazen zihnimiz bomboş bir sayfa gibi hisseder. Kelimeler, düşünceler, fikirler uçar gider ve geriye sadece o koca boşluk kalır ya işte öyle bir zaman. Peki, bu bomboşluk gerçekten boş mudur? Yoksa içinde sakladığı anlamlar mı vardır? Hayatımızın her anında bir şeylerle dolup taşmak zorundaymışız gibi hissederiz. Daha fazla bilgi, daha fazla deneyim, daha fazla başarı… Her şey zamanında aynı saatte bitsin isteriz Ancak bazen, o bomboş anlarda, durup hiçbir şey yapmamak, sadece var olmak, en büyük lüksümüz olabilir. Öyle bomboş bakmak isteriz bazen o da dinlendirir. Bomboş bir an, aslında zihnimizin ve ruhumuzun dinlendiği, kendini yenilediği bir süreçtir. Bomboş bir kağıt düşünün. İlk bakışta sıradan ve önemsiz görünebilir. Ancak o kağıt, sonsuz olasılıklara açıktır. İster bir sanat eseri, ister bir şiir, ister bir plan olsun, her şey o bomboşluktan doğabilir. İşte hayatımızdaki bomboş anlar da böyle. Onları doldurmak için acele etmek yerine, belki de biraz durup, o boşluğun tadını çıkarmalıyız. Sonuç olarak, bomboş olmak bazen korkutucu gelse de, belki de en büyük yaratıcılık ve huzur kaynağımızdır. Zihnimizi, ruhumuzu dinlemek, o boşluğun içinde kaybolmak ve yeniden doğmak… Belki de bomboşluğun gerçek anlamı bu olabilir