Esmaül Hüsna, Allah'ın isimleri için kullanılan bir tabirdirdi. Esmaül Hüsna, Allah'ın 99 ismi için ifade edilen tabirdir. Sadece Kur'an-ı Kerim'de geçen ilahi isimler 100'den fazla olsa da Esmaül Hüsna tabiri daha çok  99 ismi kapsamaktadır. İşte bu isimlerden biri olan El-Vehhâb O’nun kullarına sınırsız ve kesintisiz ikramlarını anlatır.

Her şeyimizi bir bedel ödemeksizin bize hibe eden hep O’dur

Bir küçük kâinat olan bedenimizi, onunla tam bir uyum içinde yaşayabilmemize uygun olan bu koca evreni, içinde doğup büyüdüğümüz ailemizi, onların bize gösterdiği şefkat ve sevgiyi, varlığımızın devamı olan evladüıyalimizi, bizim sandığımız aklımızı hasılı her şeyimizi bir bedel ödemeksizin bize hibe eden hep O’dur. Başlangıçta kullar bu lütuf ve ihsanları hak etmek için bir şey yapmış da değildir.

El-Vehhâb ne demektir? 

'Hibe” kökünden mübalağa ve tekerrür ifade eden bir kalıp olan Vehhâb ismi, bolluk ve süreklilik ifade eder. Bir şey isteneceğinde O’ndan istenir, ihtiyaçlar O’na arz edilir. Çünkü en ufak ve önemsiz şeylerden en büyük ve mühim hacetlere kadar her şeyin hudutsuz, şartsız, hakiki vericisi sadece Allah’tır.

Vehhâb olan Allah hiçbir karşılık almadan verir ama kendi istediği şekilde ve zamanda. Çünkü O’nun verişi bir görev karşılığında hak edilmiş ücretler değil, her şeyi bilen (Alîm) ve her yaptığını bir hikmete göre yapan (Hakîm) olan Yüce Yaratıcı’nın ihsanıdır.

İki dünyamızın kurtuluşuna vesiledir

Rab kuluna Vehhâb olduğu için ihsan eder, kul da Rabb’ine bütün esmasıyla birlikte kulluğa layık tek ve eşsiz yaratıcı olduğu için ibadet eder. Bu ilişkide zatların bizatihi kendisi hedeftir; arada verilenler değil... Allah’a kulluk aklı başında bir insanın bütün bu ihsanların hakiki sahibine küçük bir teşekküründen ibarettir. Ayrıca Allah’ın bizden uymamızı istediği itikadi, ahlaki ve amelî kurallar da bizim için ayrı ayrı birer ikramdır. Bu, Allah’ın üzerimizdeki nimetlerinin artmasına ve iki dünyamızın kurtuluşuna vesiledir.

Kur’an-ı Kerim’de Vehhâb

Kur’an-ı Kerim’de “Vehhâb” ismi üç ayette geçer. Âl-i İmrân suresi 8. ayette O’nun Vehhâb ismine sığınarak kalplerimizi doğru yoldan saptırmaması ve kendi katından bir rahmet lütfetmesi için Allah’a yalvarmamız öğretilmekte, Sâd suresinin 35. ayetinde de Hz. Süleyman’ın (as) kendinden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk ihsan etmesi için yine O’nun Vehhâb ismine sığınarak dua edişi hatırlatılmaktadır. Bu ayet bize ayrıca Allah’tan istenecek şeylerin bir sınırı olmadığını da bir peygamber dilinden öğretmektedir. Yine Vehhâb isminin zikredildiği Sâd suresi 9. ayette de Hz. Muhammed’in (sas) peygamberliğine itiraz edenlere bir cevap olarak “Rabb’inin rahmet hazineleri onlara mı aitmiş?” denilip Allah’ın Azîz ve Vehhâb olduğu hatırlatılır.

Yedi ayette geçen “heb” kelimesi “hibe” kökünden emir kipiyle “lütfet/ver” anlamındadır. Bunlardan dört tanesinde peygamberlerin ve salih kulların dilinden hayırlı bir zürriyet talebi vardır. (Âl-i İmrân, 3/38; Meryem, 19/5; Furkân, 25/74; Sâffât, 37/100) İkisinde, yukarıda zikrettiğimiz gibi Hz. Süleyman’ın (as) mülk talebiyle ilmin özünü kavramış seçkin âlimlerin Allah’tan rahmet talepleri dile getirilmektedir. (Sâd, 38/35; Âl-i İmrân, 3/8) Şuarâ suresi 83. ayette ise İbrahim’in (as) öncesindeki beş ayette Rabb’ini çeşitli yönleriyle andıktan sonra Allah’tan hikmet talebiyle salih kulların arasına katılma isteği dile getirilir. Bu yedi ayetin tamamında dikkatimizi çeken önemli husus rahmet, hikmet, mülk ve salih nesil gibi hiçbirine ulaşmak kişinin kendi elinde olmayan şeylerin istenmesidir. Bu da Vehhâb isminin kulun çaresiz kaldığı konularda sığınacağı bir ilahi dayanak olduğunu gösterir. Bu isteklerine kendi çabalarıyla ulaşmaları imkânsız olduğu gibi Allah’tan başka bunları verebilecek bir merci de yoktur.


 

Kaynak: DİYANET HABER