81 milyon insanın en az 80 milyonu her sabah aynı telaşla güne başlıyor. İş, okul, trafik, yetişmesi gereken işler, yapılması gerekenler… Gün sonunda ise yorgunluk, tükenmişlik ve belki de hiçbir şey hissetmeme hâli. Son yıllarda giderek artan ve herkesin istemeden de olsa kendini içinde bulduğu ‘tükenmişlik’ hissi. Tükenmişlik sendromu artık sadece belirli meslek gruplarında ortaya çıkmayı bıraktı ve ilkokul öğrencisinin bile yaşadığı bir gerçek haline geldi.
Peki, neden bu kadar yorulduk? Eskiden insanlar daha uzun saatler çalışıyor, daha ağır fiziksel işler yapıyordu ama bu kadar tükenmiş hissediyorlar mıydı? Aslın da bu da biraz zaman geçtikçe kendimizi geliştirmemiz ve belli bir konu hakkında daha bilgili olmamızdan kaynaklı. Şimdiki zaman ile geçmişi kıyasladığımız zaman insanların çok fazla bir bilgisi olmadığını ve çoğu şeyden bir haber olduğunu görüyoruz. Elimizin altında olan imkanların çoğu bundan 20 yıl önce yoktu. Geçmişte de sıkça görülen ama umursanmayan ‘tükenmişlik sendromu’ günümüzde daha göz önünde ve artık insanlar için hayati önem taşıyor.
Yoğun tempo, sürekli bir şeyleri yetiştirme baskısı, mükemmel olma zorunluluğu ve dinlenmeye vakit ayıramamak, insanları yalnızca çalışıp hayatta kalmaya itiyor. Ama gerçekten yaşıyor muyuz?
İşin en ilginç yanından biri de geçmişte insanların bir şeyleri değiştirmeye çalışmasıydı. Gündüzümüzde bu durum artık umursamazlığa dönmüş durumda herkeste bir kabullenme mevcut. “Herkes böyle, ben de böyleyim” diyerek bir tür kolektif yorgunluk içinde yaşamaya devam ediyoruz. Kimse neden bu kadar yorulduğumuzu ya da neden yorgunluktan kurtulamadığımızı merak edip kurcalamıyor.
Oysa bu sürdürülebilir bir hayat değil. İnsan yalnızca fiziksel olarak değil, zihinsel ve duygusal olarak da dinlenmeye ihtiyaç duyar.
Belki de ‘herkes böyle yaşıyor o yüzden çok normal bir durum bu’ diyerek kenara çekilmektense kendimize şu soruyu sormalıyız: Koşturmacanın içinde kaybolup giderken gerçekten yaşadığımızı hissediyor muyuz, yoksa sadece günleri devirmekle mi meşgulüz? Hayatta kalmaktan ziyade gerçekten yaşamak için bir durup düşünmek gerekmez mi?