Kur korumalı mevduat planının açıklanmasının ardından dövizdeki tırmanış hızlı bir şekilde ters yönde harekete dönmüştü. Aralık ayından beri dövizde yatay bir seyir gözlemlenirken son bir haftada kurlardaki artış ralli yeniden başladı mı sorusunu akıllara getirdi.


Döviz kurlarındaki artış hayatın her alanında hissedilmiş durumda. Küresel tedarik zincirinde yaşanan aksamalar ve dünyada kabullenilmeye başlayan enflasyon olgusu Türkiye’deki enflasyonu tetiklemektedir. Hükümetin KKM planı döviz kurlarındaki artışı durdurmaya yönelik bir adım olarak görülmüştü. Ancak kamunun iç ve dış borç stokundaki artış, cds primindeki aşırı yükselmeler, ABD nin faiz artırımı, Rusya-Ukrayna gerginliği gibi bölgesel riskler TL ye olan güveni sarsmış durumda.


Özellikle kamunun aşırı borç genişlemesi ve cds primindeki artışlar döviz kurlarındaki artışın en önemli iki etmeni olduğunu söyleyebiliriz. Enflasyon dönemlerinde fiyatlama davranışlarında bozulmalar görülebilir. Ancak bu davranış bozukluklarının kontrol edilemez düzeye gelmesi finans çevrelerinin istemeyeceği bir durumdur.

Enflasyonun kısa ve orta vadede düşemeyeceği Tüik verilerince açıklanmasından sonra maliye bakanlığı enflasyonla mücadelede başka bir aracı devreye sokmaya çalıştı. BEKLENTİLER POLİTİKASI. Enflasyonun giderek tırmandığı bir noktada beklentileri yönetmek hayati bir önem taşımaktadır. Yatırımların yapılmasında ve kar beklentilerinde geleceğe ilişkin beklentiler esas alınmaktadır. Yatırımın günümüzdeki en önemli belirleyicisi  sadece faiz değildir. Yatırımcı enflasyonun üzerinde bir getiri elde etmek isteyecektir ki yaptığı yatırımın karşılığını alabilsin.  Enflasyonun %70 seviyesinde olduğu bir noktada bu rakamın üzerinde kar elde edebileceğini tahmin eden girişimci yatırımını gerçekleştirecektir. CDS primi 300 üzeri olan ülkeler riskli ülke olarak sınıflandırılmaktadır. Türkiye’nin CDS primi 700 puanı aşmış durumdadır. Buda kamu ve özel sektörün dışarıdan düşük faizli borç bulmasını zorlaştırmaktadır. Cds primindeki artış yabancı sermaye girişini zorlaştırmaktadır. Kamunun aşırı borç genişlemesi ekonomide crowding out etkisine neden olmaktadır. Bu durum özel sektörün borçlanmasını zorlaştırmaktadır.


Peki ülkede bu kadar enflasyon  varken ve borç stokunda artış gözlemlenirken ekonomik hayat neden canlı sorusu akıllara gelmektedir. Buna iki farklı yanıt verebiliriz. Birincisi her ülkenin satın alam gücü paritesi farklıdır. Örnek vermek gerekirse kişi başı  düşen geliri 9.000 usd olan bir ülke 27.000 usd lik bir alım yapabilir. Bunun nedeni ülkedeki mal ve hizmetlerin fiyatlarının düşük olmasıdır. İkincisi tüketim olmadan üretim olmaz. Türkiye ekonomisi tüketerek büyüyen bir yapıya sahiptir. Avrupa’da hiçbir ülkede bu kadar avm ve kafelerin olmaması bize ülke ekonomisinin yapısı hakkında bilgi veriyor. Kamu ve özel bankaların sürekli düşük faizli kredi verme çabası tüketimi canlı tutmak içindir. Hükümetin konut sektörü için yaptığı son uygulama aynı şekilde iç tüketimi canlı tutmak amacıyladır.