29 Mayıs1453 sadece bir çağın kapanıp yeni bir çağın açıldığı tarihtir desek şanlı maziyi dar bir görüşe hapsetmiş oluruz. 29 Mayıs sadece bir şehri ele geçirmeden ibaretti desek fethin ruhunu idrak edememiş oluruz. Fetih kelime anlamı itibariyle yaşama açmak anlamına gelmektedir. Fetih sadece Müslümanlara bahşedilmiştir. Tarih kitaplarımız haçlıların en büyük zaferidir diyor Cemi Meriç. Kitaplarda Müslüman olmayan devletlerin kazandığı harpleri fetih olarak adlandırmak onların yaptıkları canilikleri görmezden gelme anlamı ifade etmektedir.


29 Mayıs günü sadece bir şehir fethedilmedi.  Cennet mekan Fatih Sultan Mehmet Han bizansın surlarını geçerken aynı zamanda surların arkasındaki kararmış kalpleri İslam’ın ruhuyla aydınlattı. Edebali silsilesinin ruhu, Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin terbiyesinin, yani mana aleminin maddede kararmış bir medeniyeti yeniden aydınlatma çabasıdır İstanbul’un fethi. Haksızlıkların, ahlaksızlıkların giderek arttığı bir beldenin İslam’la bir medeniyete dönüşmesidir İstanbul’un fethi. 569’ncı yılı kutlu olsun.


Fatih Sultan Mehmet Hanı anmak, onu anlamak slogan atmak ileri gidememektedir maalesef. Sultan Fatihi anlamak için önce Şeyh Edebali’yi, onun çizdiği yolu ve  bu yol uğruna kendini Kızılelma’ya atan İlahi kelimetullah davası için candan geçen gazilerin ruh hallerini ve bilinçlerini hakkıyla idrak etmemiz gerekir. Şahsi bir hırs için değil İslam için şehadet şerbetini içen Murad-ı Hüdavendigar, Süleyman Çelebi  gibi hükümdar ve şehzadelerin halet-i ruhuyilerini anlamadan İstanbul’un fethini anlamamız mümkün değildir.


Sultan Fatihin  babası ikinci Murat hanın oğluna verdiği şu öğütler hepimiz için ders niteliğindedir;

Ey oğlum! Kim ne derse desin, ben, hayatlarını doğruluk üzere geçirenlerin, bu dün­yadan ayrıldıkları zaman âhi­ret âleminin o hayâle sığmayan sonsuz nîmetlerine kavuşacaklarına inanıyorum.Bu inancımda en ufak bir şüphem yoktur. Bunun için yüce Allâh’ıma karşı yaptığım ibadetleri, en samîmî bir şekilde cân u gönülden yaparım. Ben bu çile ve ıztıraplar dün­yasında çektiklerimin karşılıklarının, Allah tarafından, gelecek başka bir âlemde verileceğine inanıyor ve her hususta O’na ilticâ ediyorum. Ayrıca O’nun takdîrinin, yani kaderinin benim için büyük bir safâ olduğunu düşünüyorum.
Ey oğlum! Her söylenene inanıp aldanmaktan uzak durmak, her ayrı durumun içyüzünü öğrenip düşünmek ve kendi hakîkî gerçeğine yaklaşmak gerek!..
Nasıl ki bir yemiş, ancak olgunlaştığı zaman güzelce yenir. Bunun gibi, insanlardan güngörmüş, bilgi ve tecrübesi yerinde olanlar da her zaman tercihe şâyandırlar. Aksi hâlde olgun ve nefis üzüm salkımları dururken henüz olmamış bir koruğu yemek, aklın za‘fiyetidir.
Şunu iyice bilesin ki, herhangi bir şeyin devamı, yalnız kaba kuvvet, kılıç, kahramanlık ve ezici güç zoruyla mümkün değildir. Akıl, tedbir, sabır, ileriyi görme, imtihan ve yorucu tecrübeler çok mühimdir. Birinci yol, her zaman geçerli olmadığı gibi, mahzurları da çoktur. İkinci yol da tek başına bir işe yaramaz. Büyük muvaffakıyetler için her ikisini de bir arada yürütmek gerek!.. Unutma ki, yüce ecdâdımızın büyük zaferleri, görünüşte kılıcın gölgesinde olmuşsa da, hakîkatte akıl, mantık ve muhabbet güçleriyle gerçekleşebilmiştir.
Ey oğlum! Bir an bile olsa sakın adâleti elinden bırakma! Çünkü yüce Allah, âdildir ve âdil olanı sever. Bir bakıma sen O’nun yeryüzündeki halîfesisin.. O, sana, kendi irâdesiyle birtakım lûtuf­lar­da bulunmuş ve seni kullarının başına serdâr eylemiştir; bunu unutma!..
Ey oğlum! Bu dün­yada üç türlü insan vardır:
Birinci grup, akıl ve fikirleri yerinde, istikbâli az-çok gören ve düşünen, hiçbir gayr-i tabiîlikleri olmayan kimselerdir.
İkincisi, hangi yolun doğru veya eğri olup olmadığını bilmekten uzak olan kimselerdir. Ancak bu duruma kendi istekleriyle değil, etraflarının tesiriyle düşmüşlerdir. Na­si­hat edildiğinde doğru yola gelirler; hakîkati kabûl eder, söz dinlerler. Bununla birlikte çoğu zaman da duyup işittiklerine uyarak yaşarlar.
Üçüncüsü ise, ne kendileri bir şeyden haberdardır, ne de yapılan îkaz ve na­si­hatlere kulak asarlar. Sadece kendi arzularına uyar ve her şeyi bildiklerini zannederler. Bunlar en tehlikeli olanlardır.
Ey oğul! Yüce Allah, eğer seni ilk sırada saydığım kimselerden yaratmışsa, sevinir, Cenâb-ı Hakk’a şükrederim. Yok eğer ikincilerden isen, sana yapılan na­si­hat ve îkazlara kulak vermeni tavsiye ederim. Sakın üçüncü gruba dâhil olmayasın! Onlar, hem Allâh’a, hem de insanlara karşı iyi bir durumda değildirler.

İşte Fatih Sultan Mehmet Han böyle bir manevi terbiyeden geçerek Peygamber müjdesine nail olmayı başarmıştır. Rabbim şefaatlerine nail eylesin.