İnsanı umum tüm mahluklardan ayıran en önemli özelliği hiç kuşkusuz ki akıl nimetidir. Cenabı Hak bize aklı bahşederek varlık alemine halife olarak göndermiştir. Kainata Allah’ın halifesi olarak gelen insanın eşref-i mahlukat vasfında olduğunu unutarak  esbaba intisap etmesi elem ve kederlerle manen daralmasına neden olmaktadır.

Rabbimiz bizleri yokluk aleminden varlık alemine getirirken İnsan olarak tanımlamıştır. İnsan kelimesi Arapça unutan anlamına gelmektedir. 
 “Andolsun biz, daha önce Âdem’e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki, o, (ahdi) unuttu. Onda azim de bulamadık.” (Taha, 115). 

İnsan unutmaya meyilli olduğu için Cenabı Hak kainatı bir kitap olarak halk etmiştir. Kainat kitabını gönderdiği sevgili habibiyle insanlığa tanıttırmıştır.
İnsan kendisine verilen akıl nimetinin neticesi olarak sorgulama ve düşünme vasıflarını yerine getirmekle mükelleftir. Kendisini, bulunduğu çevreyi, kainatı sürekli bir merak duygusu içerisinde tefekkür etmiştir.
İnsan geldiği kainattan, cismaniyetine, tüm mahlukatı asırlar boyunca tanımlamaya çalışmıştır. Bu noktada gönderilen Peygamberler insanlara yol gösterici olmuştur.  İlk başta kendini yaratıcısının gösterdiği çizgide tanıyamayan insanoğlu, esbaba intisap ettirilen dar ve sığ görüşlerle kendini tanıma zarureti içerisine düşmüş olur. Kendini tanıyamayan başkalarının tanımlamasıyla tanım dışına çıkarak kendine, çevresine ve kainata yabancı  durumuna düşer. Kainatın kendisi için yaratıldığını unutup kendisi için yaratılanlarla mücadeleye girişmesi, şuursuz varlığa şuur atfetmesi, yaratılışla bağdaşmadığı için diğer tüm yaratılmışlarla kendini aynı noktada konumlandırmasına neden olur.

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ٓي اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَث۪يرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْض۪يلًا۟
Gerçekten biz Âdemoğullarını şerefli kıldık, onlara karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar lutfettik, onları temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdık ve onları yarattığımız varlıkların bir çoğundan üstün kıldık.( İsra 70)

وَكَاَيِّنْ مِنْ اٰيَةٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ
Göklerde ve yerde Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretini gösteren öyle deliller var ki! Onlar, bu delillerle sürekli iç içe, yan yana bulunurlar, fakat üzerinde hiç düşünmeden tam bir aldırmazlık içinde onlardan yüz çevirirler! (Yusuf 105)

Ayeti kerimelerden de apaçık görüldüğü üzere insan gaflete düştüğü ve akıl nimetini idrak edemediği zaman, beşeriyetin çıkmaz sokaklarında dolanmaya mahkum kalmaktadır. 
İnsan medeniyetin mihenk taşıdır. Kâinatı ve onun yaratıcısını tanıyamayıp, emirlerine biat etmediği takdirde, kuracağı medeniyetler medenilik vasfını yerine getiremeyecektir. Tanımsız ve ruhsuz bir medeniyet kadar kör, sağır ve dilsiz yoktur. Kör bir medeniyette dünyaya gelen bir bebek dünyayı nasıl görebilir? Sağır bir medeniyette büyüyen bir çocuk kainatın zikrini nasıl işitebilir? Dilsiz bir medeniyette hayata atılan bir genç ALLAH la nasıl konuşabilir?

Bugün hızla yayılan sapkın görüşlerin halk nezlinde itibar bulmasının asıl sebebi budur.    Kainatın yaratıcısını tanımdan Peygamberimiz  Hz. Muhammed (S.a.v) in çizdiği yolu takip etmeden inşa edilmeye çalışılan tüm medeniyetler kısa sürede harap olmuştur. İslam Medeniyeti Asr-ı Saadetin izinden ne zaman gitmişse insanlığın tutsak düşüncelerini zindandan çıkarmış, hem maddi hem manevi hürriyeti yaşatmıştır.

Rabbim bizleri hakkıyla Zatının icraatlarını ve Resulünü tanıyan, Kurduğu medeniyetlede insanlığa tanıtan kullarından olmamızı nasip eylesin.

Hayırlı Ramazanlar.