Bu satırlarda her hafta ağırlıklı olarak ekonomi ile ilgili yazılar neşrediyorum. Yaşanan ekonomik sorunlardan kahvehanelerde ki ekonomi uzmanlarında artış oldu. Ekonomi hayatımızın ilk gündem maddesini oluştururken, yaklaşan seçimlerde muhabbetlerde yerini almaya başlayacak. Hep aynı konuları tartışmak, aynı meseleler üzerine yüzyıllardır kafa yormak belli bir noktadan sonra insanda huzursuzluğa neden olduğunu farkettim. Bir oy pusulasına basılan mühür için tam beş yıl tartışmak akl-ı selim bir davranış olup olmadığını siz değerli okurlarımızın vicdanına bırakıyorum.

 

Zenginin parası züğürdün çenesini yorar diye bir söz vardır. İsteyen istediği tartışmaya girsin, isteyen haksızca zenginlik elde etsin, isteyen kendine hiçbir katkı sağlamayacak tartışmalar içinde boğulmaya devam etsin, biz yazma konusuna başlayalım.

 

İyi bir yazar olmak için doğuştan gelen bir yeteneğin olması gerekir mi gerekmezmi tartışmalarını bir kenara bırakmak istiyorum. Öncelikli şu husus da mutabık olmamız gerekir iyi bir yazar olmanın ön koşulu iyi bir okur olmaktan geçer. Bu sözümüz hemen çok kitap okumamız gerekiyor algısını oluşturmasın, zira mesel bilmek değil bildiğinle amel edebilmek. İlk emri OKU olan bir dinin mensupları olarak ahirette bu konudan sorgulanmayacağımızı düşünüyorsak yanılıyoruz. Özellikle gençlerin sosyal medyada çoğu kez tartışma konusu olan okuma listeleri istemeside ayrıca üzerinde eğilinmesi gereken konulardan birisi. Zira sapkın düşüncelere sahip eserleri okuyan bir gencin fikir dünyasının olumsuz etkilenmesi yüksek bir olasılıktır. Çünkü insan zihni bir çöplüktür değildir. Gereğinden fazla, zararlı yiyecekler bedenimize nasıl kötü tesir ediyorsa kötü kitaplarda ruh dünyamıza olumsuz tesir ettiğini ifade etmek isterim.

 

Okumaktan maksat nedir sorusunu kendimize sormalıyız. Peygamberimiz ümmi olmasına rağmen neden böyle bir İlahi mesaja muhatap oldu. Buradaki mesajı sadece kitap okumayla sınırlı tutarsak, dar bir düşünceye hapsolmuş oluruz. Özellikle günümüzde deizm, ateizm gibi düşüncelerin artması kainat kitabının okunmadığı, İlahi emrin tefekkür penceresiyle değil, yüzeysel bir düzeyde anlaşılmaya çalışıldığını görüyoruz. Okumayı, akletmeyi bir kenara atıp esbaba intisap edersek oku emrini hakkıyla yerine getirmiş olurmuyuz?

 

En büyük ilim olan MARİFETULLAH ilmini anlamadan yapılan tüm okumalar hayata dar bir pencereden bakmamıza neden olacaktır. Gerçek bir okumayı hakkını vererek yapmadıktan sonra iyi bir yazar olurmuyuz sorusuna artık cevap verebiliriz. Zira yazmak bu çağda  hepimizin görevidir. Kalem suresinin muhatabı bizzat biziz.