Köşe yazımın birinde Yönetici patronların yaptıkları hatalardan bahsetmiştim.
Yönetim yönetenle yönetilenin müşterek oluşturduğu yaşamımızın önemli zamanını alan bir oyundur.
Bu oyunun içinde iki ana faktör yönetici ve yönetilen daima birbirleriyle karşı karşıyadır.
Yöneten 
emreder. Yönetilen emri uygular.
Herşeyin temeli eğitim demiştik.
Nasıl bir tıp doktoru tıp eğitimini almadan hasta muayene edemezse, yönetici de yönetim eğitimini almadan çalışanları yönetemez kuralının getirilmesi önem arz etmektedir.
Bu konuda yasal çalışmaların mutlaka başlatılması şarttır.
Gençlerimiz üniversite, master, hatta doktora, bir iki lisan, bir sürü yan eğitimler alıp işe başladığında yönetici patronunun lise mezunu olmadığını gördüğünde, çalışma verimliliğinin ne kadar olacağını düşünmeye başlar.
Romanya’da uzun süre  üst düzey yöneticilik 
yaptım. Küçümsediğimiz Çavuşescu zamanında oluşturulmuş yönetim ve sanayi uygulamaları sistemlerini gördükçe şaşırdım.
En basiti boru kaynatacaksınız. Kaynak cinsini belirleyip, o kaynak eğitimini almış diplomalı kaynakçıya yaptırmanız lazım. Tamam yaptırdınız ama kim ne zaman kaç metre kaynak yaptı belgeye dökmeniz lazım. O belgeye işi yaptır talimatını verenle yapanın imzalaması lazım. Ve basınç testlerini yine standartlara göre yetkili kişi ve kurullara yaptırılıp kayıt altına alınması lazım.
İnanır mısınız kullanılabilirliği alınmış bir binanın projesi dışında yapacağınız her türlü küçük de olsa değişiklik mutlaka yeniden ruhsat alınıyormuş gibi işlemlerden geçirilmesi gerekmektedir.
Bizde öylemi? Adam mısır patlağı gibi çıkma kat 
yapıyor. Yakalanırsa cezasını veriyor veya vermiyor. O evde yaşayanların hayatları pahasına cahil kafasıyla kazanç sağlamış oluyor.
Yine Romanya’da iş yerimizin dış cephe pencerelerini ahşaptan plastiğe çevirirken bile yetkililerden onay almadan çivi sökmek mümkün değildi.
Bunları neden yazdım? Ülkemizde peynir ekmek gibi işlem gören bir sürü teknik uygulamalarda hiçbir denetim uygulanmazken elin oğlu seneler önce tedbirini almış.
İşte bundan iş kazaları can 
almakta. Önlenemez hale gelmektedir.
Yönetici verdiği kararların nerelere varacağını, aldığı kararların şirketine neler getireceğinin analizini mutlaka anında yapmalıdır.
Bir dürbün fabrikasında mercekleri silen hanım çalışanına amiri şu güderiyle her çıkan merceği sil der. Yani kaliteyi artırıcı bir emir verir. İşçi başlar silmeye, ilk üretimlerde hata oranı düşer, biraz sonra hemen hemen her mercek hatalı çıkmaya başlar. Araştırırlar ve hatanın nereden kaynaklandığını 
bulurlar. Hatanın mercekleri tek tek silen işçiden kaynaklanmakta olduğunu görürler. Çünkü talimatı veren şu kadar mercek temizliğinden sonra güderiyi değiştir dememiştir.
Profesyonel yönetimde bu tip hatalara mahal vermemek için bilimsel sistemler uygulanmıştır.
Bir işletmede üretim operasyon formları yanında, bunlara paralel kontrol formları da hazırlanmıştır.
1986 Asil Nadir dönemi Vestel müdürler 
toplantısındayız. Oyak Renault’dan transfer, Fransa Paris Politeknik’den o zamana kadar dereceyle mezun olmuş dört Türk’ten biri Sayın Zeki Yağlı’nın katılacağı ilk toplantımız. On civarında müdür arkadaşız. Fabrikayı bizler kurduk ya!.. Bir şımarıklık var üzerimizde. Yeni Genel Müdür otomotiv’den geldi, bizim işimiz elektronik. Çok önemsemiyoruz yeni genel müdürümüzü.
İlk toplantı. Zeki Bey’in bize ilk sorusu. Kardeşim sizin veriminiz kaç? Hiç kimseden ses yok. Çünkü o güne kadar kimse bize böyle bir şey sormadı ki?
On müdür aklımıza bile gelmedi verimimiz ne? Kimimiz yüzde yetmiş, kimimiz yüzde seksen dedi.
Zeki Bey, hiç biri. Sizin veriminiz yüzde otuz demez mi? Şaşkınlığımızı üzerimizden atamadan. Nasıl olur dedik. Cevabı. Toplantıya katılmadan önce bir on dakika çalışanlarınızı yukarıdan 
gözledim. On kişiden üçü çalışıyor.
İşte yönetim mantığı işte yönetici.
O günden sonra bir Zeki’ye ihtiyacımız olduğunu nasıl anladık.
Her bilimsel yönetici gibi üstlerinin yaptığı hataları çekinmeden yüzlerine vuran biri olarak bizde görev süresi maalesef  kısa sürdü.
İşte bilimsel yöneticilerin akıbeti.