Tam 102 yıl önce bugün, Atatürk ve  vilayetlerden gelen temsilciler 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisini açtıklarında ülkede vaziyet şöyleydi.

Anadolu’nun ve Rumeli’nin evlatları 10 yıl boyunca neredeyse hiç durmadan Libya’dan Balkanlara, Yemen’den Allahuekber dağlarına, Çanakkale’den Galiçya’ya kadar sayısız savaşta can vermiş ya da yaralanmıştı.

Köylerde ve hatta şehirlerde yaşlıların dışında sağ kalan erkek sayısı parmakla gösterilecek kadar azalmıştı.

Lise çağlarındaki çocukların askere alınması olağan hale gelmişti. Pek çok lise, öğrencileri savaşta olduğu için mezun bile veremez haldeydi.

40 bin köy vardı. 37 bininde okul, postane ve hatta tek bir dükkan bile yoktu.

Traktör sayısı sıfır. Biçerdöver sayısı sıfırdı. 5 bin köyde sığır vebası vardı.

2 milyon kişi sıtma. Verem, tifo, tifüs salgını vardı. Bitle başa çıkılamıyordu. Dünyaya gelen her iki bebekten biri ölüyordu. Her 5 anneden 1’i doğumda ölüyordu. Ortalama ömür 40 yıldı.

Memlekette sadece 337 doktor vardı. 40 bin köy vardı ama  sadece 136 ebe bulunuyordu.

Osmanlı’dan ayakta kala kala 4 fabrika kalmış. 10’dan fazla işçi çalıştıran sadece 280 kişi vardı. Bunların 250’si yabancıydı. Kişi başı milli gelir 45 dolardı. Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı. Kara yolu yok denecek kadar azdı. Otomobil sayısı sadece 1490’dı.

Kadının eşit eğitim hakkı yoktu, meslek hakkı yoktu, velayet hakkı yoktu, miras hakkı yoktu.

Tiyatro, müzik, spor, heykel gibi sanatlar yok denecek kadar azdı.

150 sene boyunca basılan kitap sayısı sadece 417 adetti.

Erkeklerin sadece yüzde 7’si, kadınların sadece binde dördü okuma-yazma biliyordu. Okul çağına gelmiş her 4 çocuktan 3’ü okula gidemiyordu.

Ülkedeki ortaokul sayısı 72 lise sayısı ise sadece 23 adetti.

İmkansız gibi görünen bu şartlarda, başta Atatürk olmak üzere Kurtuluş Savaşı kadroları hiç ümitsizliğe kapılmadı, yılmadı, bir an bile yollarından dönmedi.

Nazım Hikmet’in dediği gibi; “Şayak kalpaklı adam, nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu.”

***

23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla sadece bizim değil pek çok mazlum ulusun kaderi değişti.

Emperyalist, sömürgeci ve işgalcilerin ne kadar güçlü görünürlerse görünsünler özgürlüklerini savunan masum insanları yenemeyeceklerinin anlaşıldığı tarih oldu 23 Nisan.

O gün başlayan egemenlik mücadelesi 9 Eylül 1922’de Anadolu insanı için zaferle sonuçlandı ve egemenlik kayıtsız şartsız milletin oldu.

Sonrasında 100 yıl boyunca mazlum milletlere cesaret verdi. Yıllar sonra Hindistan’ın lideri Mahatma Gandi, “Atatürk, İngilizleri yenene kadar biz onların Tanrı olduğuna inanıyorduk” diyerek Türk Kurtuluş Savaşı’nın ne anlama geldiğini en güzel şekilde anlattı.

Şimdi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ister sokakta ister evlerin balkonunda kutlansın hiç fark etmez.

Bu şartlarda kazanılan ve tüm dünyayı etkileyen zaferin mimarı olan Mustafa Kemal Atatürk ve TBMM’nin kuruluşu elbette ne Türkiye’de ne de dünyada son 23 Nisan’a kadar unutulmayacak.