Yine bir Ramazan ve yine bir bayram geride kaldı. Acısıyla tatlısıyla yaşadık ve hayatın rutini içine geri döndük. Bilge Mimar Turgut Cansever “İnsanın dünyadaki en önemli görevi, dünyayı güzelleştirmektir” diyor. Geride iyilik hikayeleri ve iyi eserler bırakmaktır. Çünkü iyilik konuşuldukça iyilik, kötülük konuşuldukça kötülük çoğalacaktır. İnsan ne konuştuğuna ve ne yaptığına bir bakmalı. Neye hizmet ettiğini düşünmeli. Kimin tarafında olduğuna dikkat etmeli. 

Eskilerin tüten ocak, sığınılacak mekan, huzur yurdu olarak gördüğü evlerimiz şimdi ne hale geldi? Neden huzur mekanı olması gereken yer kavga ve tartışma masası haline geldi? Ne yapmalı ve nasıl yapmalıyız ki, sıcacık, özlenen ve sığınılan yer haline gelsin evlerimiz? 

Önce fiziki mekanları her gün güzelleştirmeye çalışırken ve hatta peyzaj mühendisliği diye bir meslek oluşturduğumuz halde kullanılamaz duruma getirdiğimiz evlerimize bir bakalım. Evlerimizin metrekaresi gittikçe artarken, kullandığımız alanları giderek daraltıyoruz. Evin en büyük yeri olan salonu bir yılda 3-5 gün kullanıyoruz. Eşyalarımız ihtiyacımızı karşılamaktan öte bir süs eşyası görevini yerine getirmekten başka bir işe yaramıyor. Gün geçtikçe evlerimiz sadelikten ve samimiyetten uzaklaşıp eşya deposu haline geliyor. Tasarım ve peyzaj biliminin çok geliştiği çağımızda evlerimiz fiziken çok güzel olabilir ama ruhumuzu tatmin etmekten çok ötede kalıyor. Çünkü ruh kendisine güzel bir ev değil, kendisinin aidiyet hissettiği ve coşku duyduğu bir yer arıyor. Gökdelenleri icat eden insanoğlu huzuru ve mutluluğu aynı oranda yükseltemedi. Uzaya ve aya gitmeyi becerebilen dünya insanı karşı komşusuna gitmeye muktedir olamadı. 

Evlerimizde bizleri esir alan televizyon ve internet çılgınlığına dur demeden huzur ve mutluluğu sağlamamız mümkün görünmüyor. Ebeveynlerin televizyonda dizi tutkunu olduğu, gençlerin internette arkadaşları ile sahte ve sanal dostluklar kurmaya çalıştığı bir mekan nasıl huzur mekanı haline gelsin? 

Küçük sohbetleri, birlikte oturulan sofraları, günümüzü ve yaptıklarımızı paylaştığımız sıcacık çay saatlerini özler olduk. Birlikte kitap okuyup, birlikte oyunlar oynadığımız o şen yuvalara hasretiz. Huzur Sokağı bir dizi film olmaktan başka bir anlam ifade etmiyor artık. Saygı, sevgi ve hoşgörünün yerini kavga ve tartışma kültürünün gün geçtikçe daha fazla egemen olduğu bir zorunlu birliktelikler yurdu oldu artık hanelerimiz. 


“Biraz yağmur kimseyi incitmez”. Her insan kendi masalının peşinde koşuyor. Koca bir ömrü bir hikâye kurmak için yaşıyoruz. Anlatacak bir şeylerimiz olsun, bizden geriye bir hoş seda kalsın istiyoruz. Sevenlerin kalbine çarparak çoğalacak bir büyük hece, sadece sevginin telleriyle titreşecek bir cümle.

Bayram eş dost ve arkadaşlarla güzeldir. Bayram birlikte güzeldir. Bayram ümittir, özlemdir, muhabbettir. Bayram aramak, sormak ve özlem gidermektir. Bayram hatırlamak ve hatırlanmaktır. Her bayram geçecektir. Önemli olan onu nasıl karşılayıp nasıl Eda ettiğindir. Geriye güzel hikayeler ve yaşanmış anılar bırakmaktır. Ramazanlar da geçicidir. Önemli olan ondan sana kalanlardır. Her nimet değeri bilinirse nimet olur. Her insan kıymeti bilinirse öğretmen olur. 

Güzellikleri paylaşan, iyilik peşinde olan, derdi olan, sevgiden yana olan tüm insanlara selam ve hürmetle!