“Okul Üzümü & Akıl Üzümü Projesi” diye Milli Eğitim Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı tarafından hayata geçirilen ve okullarda öğrencilere haftanın belirli günlerinde kuru üzüm dağıtıldığı bir projede emeğimiz vardı. Keşke bakanlıklarımız bu projeyi devam ettirebilseydi. Hem üzüm üreticilerimize destek olunacak hem de çocuklarımızın sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmasına vesile olunacaktı. İnşallah proje devam eder. Hatta bu proje için her sınıfa aşağıda anlatılan üzüm kıssasını içeren bir yazı asılsa, otobüslerde, trenlerde ve uçaklarda yolculara, askeri birliklerde Mehmetçiğe kuru üzüm ile birlikte bu kıssanın ve üzümün faydalarının yer aldığı bir broşür verilse ne güzel olur.

Suffa ehlinden fakir bir sahabi vardı. Peygamber Efendimizin meclisinde zaman zaman ashabdan bazı kişiler değişik meyveler getiri ve Peygamberimize ikram ederdi. Bu fakir sahabi kendisi bir şey ikram edemediğine üzülürdü. Bir gün Medine sokaklarında bir kişinin ücretsiz üzüm dağıttığını gördü. Bir kap aldı ve ücretsiz üzümden doldurarak Peygamberimizin olduğu mescide koştu.

Peygamber Efendimiz orada bulunan cemaatle sohbet ediyordu. Üzüm dolu tabağı Efendimizin önüne koydu. Resulullah (s.a.v) hediyeyi kabul etti  ve üzümden yemeye başladı. Bir tane yedi  ve tebessüm etti… İkincisini yedi ve tebessüm etti… Öyle ki hediyeyi getiren adam sevincinden uçacak duruma gedi. Sahabeler de dikkatlice Resulullah’ı (s.a.v) izlemeye koyuldular,  fakat gittikçe şaşkınlıkları arttı. Çünkü Peygamberimize kendisine ne hediye edilirse edilsin önce onun tadına bakar sonra  ashabıyla paylaşırdı… Fakat bu sefer paylaşmamıştı. Ve her üzümü yiyişinde de tebessüm etmeye devam ediyordu. Kâsedeki üzümü bitirdi. Sahabeler çok şaşkınlardı. Fakir adam ise sevincinden adeta uçuyordu.

Adam çıkıp gittikten sonra sahabeden biri sordu: "Ya Resulullah! Biri bir hediye getirdiğinde siz tadına bakar sonra bizlere de ikram ederdiniz. Bir tabak üzümü bitirdiniz fakat bizi de yediğinize ortak etmediniz. Hikmeti nedir?" Resulullah (s.a.v) tebessüm ederek buyurdu ki: "Adam getirdiği bir kâse üzümden dolayı ne kadar mutluydu. Bir tane alıp yediğimde üzümün çok ekşi ve olgunlaşmamış olduğunu gördüm. Sizi yediğime ortak etseydim gayriihtiyari yediğiniz üzümün ekşiliğinden dolayı yüzünüzü ekşitip o adamın sevincini bozmanızdan, mutluluğunu yarıda bölmenizden endişe ettim ve üzümün hepsini bitirdim. O kardeşiniz ne kadar mutlu oldu” diye tamamladı sözlerini.

Yaşadığımız şu hayatta maalesef bizler kardeşlerimizin, eşimizin dostumuzun, arkadaşlarımızın ekşi üzümlerine, azıcık kahırlarına, küçücük eleştirilerine, hafif kaş çatmalarına tahammül edemiyoruz. Huzurlu bir toplum olmak için diğergam olmak, tahammül etmek ve vefa gibi kavramlara ne kadar da muhtacız. Kimsenin kimseyi hor görmediği, ekşi üzümüne tahammül ettiği, trafikte sabır ve nezaketin olduğu bir toplumu özlüyoruz.