Küresel dünya ticaretinde büyük şirketlerin önemli bir payı var; markalaşma, yüksek katma değer, pazar hâkimiyeti, hatta satış elastikiyetlerinde giderek daha fazla etkinliklerini arttırıyorlar.

Bu süreç bir yandan teknolojik gelişimdeki ar-ge verimliliğini arttırırken, öte yandan tekelleşme riskleri de doğuruyor ki bunun sadece ekonomik değil, sosyal riskleri de var. Yakın gelecekte ekonomi politikalarını belirleyecek en önemli kararlar bu konular üzerinde tartışılacak.
Bir kısım ekonomi uzmanları ise uluslarararası büyük şirketlerin ‘çıkarlarına’ odaklanmak yerine, yerel Girişim Sermayesi adı verilen yeni bir konsept tanımına ilişkin bazı başlıklar üzerinde çalışıyor.
Buna ‘yerel düzeydeki girişimciliğin, sürdürülebilir Kalkınma Üzerine etkileri’ diyebiliriz.
Biz de bu tanıma giren bir ‘Melek Girişimci’ gurubu vardı; Melek Yatırımcı, bir ekonomik fikri olup sermayesi olmayan ya da eksik finansman kaynağını tamamlayan bir yatırım sermayesi fonuydu. Türkiye’de Hazine Müsteşarlığı bu konularda düzenlemeler de yapmıştı ve genellikle ‘yerel’ üretim bileşenleri üzerinden risk alan kişilere hitap ediyordu.
Ancak, bu insanların ve Melek Girişimciliğin yurt içinde, sermaye gelişkinliğine ve bunların bölgesel-yerel yatırım zenginliğine katkı anlamında henüz istenen düzeye gelemediğimizi kabul etmemiz gerek…
Örnek mi istiyorsunuz; tarımsal hammadde konusunda ithalatçı konumundayız ki, Türkiye’ nin gıda altyapısında bu açık ciddi bir eksiklik…
Peki şimdi şunu soralım, milli sermaye (ve tasarruf) eşiğinin artması ve yeni yatırımlar üzerinden girişimci insanların desteklenmesi için yerel güçbirlikleri kullanılabilir mi?
Bakınız bir yeni yerel kalkınma modeli öneriyoruz:  
Yani paydaş-ekseni dediğimiz bir bütünlük içinde yerelde ekonomik-sosyal işbirliği modellerini kurabilir miyiz;
Burada, sadece özel sektör yatırımlarının artışını sağlayacak teşvik sisteminden değil; kurumsal yerli örgütlenmeler eliyle, çok ortaklı bir sermaye yapısı üzerinden ne yapabiliriz, diye düşünüyoruz.
Mesela Konya’daki Torku gibi… Ama biz daha geliştiriyoruz, yerel katılımcılar marifetiyle, mesela Oda, Dernek-Birlik veya Sanayici ve Belediyenin katılımıyla ortak şirketler kurulabilir mi?
Profesyonel yönetim ve şeffaf denetim esası üzerinden, yerel ortaklık haklarının sürdürülebilir bir adil bölüşümü sağlanarak; sosyal ve ekonomik fayda esaslı, bölgesel kalkınma ve yerel projelendirmelere katkı sunulabilir mi?..
Mesela Akhisar’ da, Türkiye’ nin zeytin başkenti denebilecek bölgede, ürün miktar ve kalite standardını belirleyecek lisanslı depoculuk ile;
Emanete alınan mal karşılığı ‘Ürün Bankacılığı’ olarak da anlaşılacak bir şirketleşme çabasını görüyoruz. Buna kısaca Zeytin İhtisas Bölgesi adı verilmiş. Bu bir Üretici Birliği örneğidir.
Bu ne demek biliyor musunuz;
Bir kere tarımsal bir ürün emanete alındığında, üretici gidip bankadan çok daha düşük faizle kredi alabilir ve karşılık göstererek başka yatırımlarını finanse edebilir. Böyle tarım ürünleri ticareti üzerinden bölge bir ‘ekonomik cazibe’ merkezine dönüşürse, çevrede hem özel sektör katılımını çeşitlenerek artar; hem de ürün satış hızı, piyasa arayışı, lojistik ağ ve kredi imkânları daha da genişler. 
Bu türden ‘güçbirliklerini’ ; Ticaret Odaları, Belediyeler, Ziraat odaları, tarım birlikleri, Oda teşkilatları öncülüğünde, ‘Girişimci Gruplarının örgütlenmesi üzerinden nasıl ortak bir yatırım bilinci geliştirilebilir, bunun üzerinde durmak lazım.
Biz; sektörel işbirliği kuruluşlarının katkıda bulunacağı, sermaye verimliliği ve sosyal fayda esaslarının dengeli götürüleceği bu türden ortaklıkların, denetim ve profesyonel yönetim süreciyle, önemli işler başarabileceğine inanıyoruz. 
Biz, yerel sermaye ortaklıkları üzerinden;
-Hukukî çıkarları teminat altına alınmış adil bir sözleşme üzerinden paydaşların bir araya geldiği,
-Öncelikle yerel imkânların değerlendirildiği ve sosyal - ekonomik gelişmişliğe katkıda bulunacak,
-Bölgesel özerk kamu-girişimci sermayesi ortaklıklarının birçok konuda yerelde yatırımları artırabileceğine inanıyoruz.