“Çocuğun dünyaya geliş anından itibaren öğrenme süreci başlar. Bu süreç çevresinin kendisine bizzat öğrettikleriyle olabilirken; çoğunlukla çocuğun gözlem kabiliyetiyle ilgilidir. Bu durumda çocuğun neyi nasıl öğreneceğini kendi zihninin verdiği anlamlarla oluşmasını sağlar. Yeni doğan bebek ilk olarak ayırt etmeyi öğrenmekle işe başlar. Seslerin, canlı cansız varlıkların ayırımı, kendi bedeninden gelen mesajların ayrımı, zamanla kişilerin ayrımı başlar. Yani daha ilk andan itibaren çevre ile iletişim en üst seviyelerdedir” Çevresinin çocuk üzerindeki etkilerini değerlendirirken çocuğun içinde bulunduğu yaş döneminin önemli olduğunu, ortaya koyduğu becerilerinde gözlenebileceğini: “Fiziksel gelişmişliğini dışarıda tutarsak, kullandığı kelimeler, davranış şekilleri, taklit sonucu gösterdiği beceriler bizlere çocuğun ne kadar çevresini gözlemlediğini göstermektedir. En önemlisi de çocuğun ortaya koyduğu psikolojik tepkilerdir.
Daha küçük yaşlarda uyku iştah sorunları, yemeği püskürtme, öfke, ağlama, yadırgama gibi olumsuz tepkilerin ne kadar yoğun sergilendiği çocuğun ruhsal durumunu göstermesi açısından önemlidir. Bu gibi olumsuz tepkiler görüldüğünde ve bu davranışların devamlılığı gözlendiğinde çocuğun ruhsal sorunları akla gelmelidir.
Ruhsal sorunları etkileyen birçok neden olabilirken; en önemlisi çocuğa bakım veren kişilerdir. Bu kişiler birinci aşamada ebeveynler olmak üzere ailenin büyükleri ve bakıcı görevini üstlenen kişiler olabilir. Buradan şunu görebiliriz. Çocuk ile temas eden ve ona herhangi bir şekilde bakım veren kişilerin hepsinin davranış şekli çocuğun ruhsal gelişimi açısından son derece önemlidir. Çocuk çoğunlukla gözlemleyerek, taklit ederek öğrenir.
Çocuğun çevresinde olup bitenler öğrenmesini etkilediği kadar onu rahatsız da edebilir. İstemediği, hoşlanmadığı bir durumla karşılaştığında bu duruma tepki vermek isteyecektir. Bunu yaparken kendi gelişim düzeyine uygun davranışlar gösterecektir. Bazen sözel olarak ifade etse de çoğunlukla davranışlarındaki değişiklikte bu durumu gözlemleyebiliriz. Çocuk sözleriyle olduğu kadar davranışlarıyla, tepkileriyle de size kendisi hakkında mesajlar vermektedir. En önemlisi de çocuğun sağlıklı ruhsal gelişimini etkileyebilecek durumlardır.
Bu durumlardan en önemlisi ise; çocuğun yaşadığı ev, aile ortamındaki anlaşmazlıklar, iletişim sorunları, çatışmalar ve tartışmalardır. Eğer bunlar özellikle ebeveynler arasında gerçekleşiyorsa çocuğun direk etkilenmesi olasıdır. Ebeveynler çocuğun koşulsuz güven duydukları bireylerdir. Kendi varlıklarını kabul etme sürecinin başlamasıyla birlikte kendisini ebeveynlerinden ayrı bir varlık olarak görebilme sürecinin ergenliğe kadar uzadığını söyleyebiliriz. Böylece onların arasında yaşanan herhangi bir konu direk kendilerini de etkileyecektir. Ebeveynlerin mutluluklarıyla çocuklar da mutlu olacak, mutsuzluklarıyla yine onlar da mutsuzluk hissedecektir.

Bir çocuğun en çok istediği şey; bulunduğu ortamda rahat ve huzur hissetmesidir. Çocuğun kendisini rahat ve huzurlu hissetmesi ne demektir? Öncelikle varlığının fark edilerek önemli birisi olduğunun çocuğa hissettirilmesidir. Ardından ihtiyaçlarının giderilmesi, sıkıntı veren durumlarının ortadan kaldırılmasıdır. Bu durumların tam aksini yaşamasını sağlayacak olan aile ortamındaki herhangi bir çatışma hali onun hoşnutsuzluğuna ve huzursuzluğuna yol açacaktır.

Çocuk huzursuzluğunu daha çok psikolojik tepkileriyle ortaya koyacaktır. Kendisine güvende azalma, öğrenme sorunları, aşırı hareketlilik, tırnak yeme, saç yolma, yalan söyleme, çalma davranışı, zarar verici-kavgacı davranışlar, uyku-iştah sorunları, çiş-dışkı kaçırma, sinirlilik, taşkınlık, içe kapanma, mükemmeliyetçilik, isyankarlık ve psikosomatik yakınmalar bunlardan bazılarıdır. Çocuk çevresinde onu rahatsız edebilecek bir durumla baş edemediğinde rahatsızlığını farklı olumsuz tepkileriyle ortaya koyar. Aile içerisinde çatışma ve tartışmaların olması her zaman kötü sonuçlar doğurmayabilir. Ancak bu tartışmalar olumlu sonuçlandırıldığında ve çocuk bu sorunların dışında tutulduğunda bu mümkündür. Hatta çocuklar kendilerini ilgilendirmeyen konularda bile çözümlenmemiş durumlarda kendilerini suçlayabilirler. Tartışma sonrası sonuç olumlu sonlandırılarak, kişiler iletişime devam ediyorsa, hakaret, aşağılama söz ve davranışları kullanılmıyorsa bu durum çocuk için tartışmayı öğrenmesi açısında faydalı bile olabilir.

Anne baba arasındaki anlaşmazlıklar ardından iletişim devam ettirilebiliyor ve sorunlar çözümlenebiliyorsa; bu durum çocuğa güven duygusunu kazanmasında destek olabilir. Sonuçta çocuk güven duygusunu en iyi ebeveynlerinden öğrenir. Ancak tartışmalar şiddet içerecek şekilde kötü söz ve davranışlarla sürdürülüyor, çocuk bu süreçte görmezden geliniyor veya ihmal ediliyorsa çocukta olumsuz davranışların görülmesi muhtemeldir.
Özellikle fiziksel şiddetin uygulandığı aile ortamı çocuk için tehlikeli sayılabilecek bir ortamdır. Aile ortamında fiziksel şiddet uygulanmasını gözleyen veya maruz kalan çocuğun zihninde şiddetin normalleşmesi olasıdır. Bu da en büyük olumsuz tehlikedir. Şiddetin gelecek nesillere aktarılma yolu aile içinde uygulanmasıdır. Ayrıca şiddeti öğrenen çocuk bunu kendi çevresinde uygulamaktan sakınmayacak ve kendisini savunma hakkı olarak görecektir.

Çocukların gözlemleyerek ve taklit ederek öğrendikleri akıldan çıkarılmamalı ve baş edemedikleri durumlardaki hislerini olumsuz tepkileriyle gösterdikleri unutulmamalıdır. Ruh sağlığı olumlu bireyler, ancak ruh sağlığı olumlu aile ortamında yetişmektedir.”