İnsan, çevresi ile etkileşim ve ilişki kurarak yaşam boyu gelişimini sürdürür. Genel anlamda, bebeklik döneminde, özellikle ilk beş yaşa kadar bakım veren ile kurulan bağlanma ilişkisinin, bireyin ileriki dönemde, diğer insanlar ile kuracağı ilişkilerde bir temel oluşturduğu yönünde ortak görüş mevcuttur. Kişinin ilişki paternini belirleyebilen, birçok alanda etkisinin olduğunu gördüğümüz bağlanma teorisi ile ilgili birçok kuramcı bulunmaktadır. John Bowlby  bağlanmayı, bir kişi ile ona bakım veren kişi arasında kurulan şefkate dayalı bağ şeklinde tanımlar.  
Bağlanma kuramı, 1960’lı ve 1970’li yıllarda, John Bowlby ve Mary Ainsworth tarafından geliştirilmiştir. Bu kuram, bebeğin yanında duran ve onun gereksinmelerini karşılayan bakım verenin (özellikle annelerin), çocuklarına, dış dünyayı, güven içinde keşfetmek üzere yola çıkmayı göze aldıkları, daha sonra yeniden rahatlık alanına dönebildikleri bir güvenlik üssü hazırladıklarını öne sürer. Bu zeminde çocuğun sağlıklı iletişim ile gelişimini sağladığı düşünülmektedir. 
Bağlanma türleri nelerdir? Farkları nelerdir?
Bu erken yaşantı döneminde, çocuk tehlike olarak algıladığı durumlarda güvenlik üssüne dönebildiği, yani ortamda bir yabancı olması veya dış dünyaya yönelik  korku kaygı gibi bir duygu yaşadığında, bakım veren kişinin olumlu yönde çocuğun ihtiyaçlarını karşılaması, güvenli bağlanma paterninin oluşacağı yönünde ön görülmektedir.  
Güvenli bağlanma nedir?
Güvenli bağlanma, toplumlarda görülen en yaygın ve en sağlıklı olan bağlanma ilişkisidir. Bu bağlanma şeklinde bakım veren ile bebek arasında güven temelli bir ilişki söz konusudur. Bakım veren bebeğin ihtiyaçlarına zamanında ve sağlıklı şekilde cevap vermektedir. Bağırma, öfkelenme, şiddet gibi durumlar söz konusu olmamaktadır. Bakım veren bebeğin gereksinimlerinin farkında olmaktadır ve buna yönelik duygusal ve davranışsal tepkiler göstermektedir. Bu bağlanma tarzı çocukluğa ve ileri yaşlara da olumlu ilişkilerle yansımalar göstermektedir. 
Bağlanma şekillerinin ileride nasıl kendini gösterdiği, kurulan bu erken dönem ilişkilerinin izlerini barındıracaktır. Güvenli bağlanma geliştiren çocuklar, duygularını ifade edebilecek bir güven ilişkisi ve güven ortamı geliştireceğinden kendi duygularını ifade edebilen ve karşısındaki kişinin duygularına empatik yaklaşabilen bireyler olacağı düşünülmektedir. Kendi benlik algıları gelişir ve sağlıklı iletişim kurabilir.  
Kaygılı bağlanma biçiminde, çocukluk döneminde ihtiyaç duyguduğunda ebeveyninden tutarsız bir yanıt geldiğinden, gerekli güven ilişkisi kurulamaz . Gereksinim duyduğunda bakım veren kişiyi aynı şekilde bulamayacağını düşünen çocuk ayrılma ve bireyleşmede güçlük çeker ve sonraki ilişkilerinde daha bağımlı yüksek ilişki beklentili, ilişkiler kurmasına neden olabilmektedir. Kendi benlik algılarını ilişkiler üzerinden değerlendirirler.  
Kaçıngan bağlanma şeklinde ise benzer şekilde ihtiyaçların küçümsenmesi veya karşılanmaması ile güven nesnesi olmadığı yönünde düşünüp, kendisine yönelmektedir. İleriki dönemlerde olumsuz duygularını ifade edemeyip, en aza indirmeye çalıştıkları ilişki sorunları yaşamaktadırlar. İlişki ve yakınlık kuramama, sorunların kendisi ile ilgili olmadığını düşünme gibi kalıplar ile yaşarlar. 
Darmadağın bağlanma durumunda ebeveynin korku ve kaygısı ile çocuk belli bir patern geliştiremez ve kendince davranış şekli oluşturur. Genellikle ilişkilerinde ya çok sıcak ve içten ya da çok soğuk ve mesafeli olurlar.  
  Hangi güvensiz bağlanma türüne sahip olursak olalım, bu durumun kalıcı, çözümü olmayan ve kabullenilmesi gereken bir durum olarak değerlendirmemek gereklidir. İlk olarak farkındalık ve mevcut durumun kabulu ile gerekli destek alınabilir. Bu denli köklü değişimin bir günde olmayacağı, ancak gerekli psikolojik destek ve terapi yöntemleri ile değişimin her birey için mümkün olduğu unutulmamalıdır.