Âşık Maşuk’unu çok sever, Maşuk’un da kendisine karşı boş olmadığını hissetmektedir aşık. Ancak cesaretini toplayıp da bir türlü sevdiğine açılamaz. Aradan günler aylar geçer. Artık bu şekilde devam edecek gücü kalmadığını hisseder aşık. Sonunda dayanamaz ve Maşuk’un evine gider, kapısını çalar. İçerden bir ses: -Kim o? Âşık cevap verir: Ben’im! Maşuk içerden seslenir: Git buradan! Âşık bu cevaba çok üzülür. İnanamaz bir türlü, beklemediği bir cevaptır bu … Ama elden de bir şey gelmez, Üzgün bir şekilde ayrılır Maşuk’un kapısından… Dağlar, ovalar dolaşır aşık. Aşkından ölecek hale gelir. Lakin içindeki yangını bir türlü söndüremez İçindeki hiç sönmeyen bu ateş, onu tekrar Maşuk’a yönlendirir, Bir kez daha Maşuk’un evine gider ve kapısını çalar. İçerden bir ses: Kim o? Âşık cevap verir: Ben' im. Maşuk içerden seslenir. Git buradan! Âşık deliye döner. Aşkının karşılık bulamamasına bir türlü anlam veremez, Üzgün, perişan, şaşkın bir halde, Kendini yollara vurur yine. Maşuk’un aşkıyla erir de, Neden böyle davrandığına akıl sır erdiremez bir türlü. Günler ayları, aylar yılları kovalar. İçindeki ateş bir türlü sönmez Aşık’ın, Maşuk’un aşkıyla yandıkça yanar içi, Alevler kora dönüşür… Dayanamaz yine, Gider Maşuk’un evine, çalar tekrar kapısını. İçerden bir ses: -Kim o? Âşık cevap verir: SEN im, SEN… Maşuk içerden seslenir: Buyur, gel içeri o zaman. Aşuk ile Maşuk Tasavvuf edebiyatının simgelerinden biridir. Yar ile yaradan arasında ki ulvi sevginin somut örneğidir. İnsanoğlu öz benliğine istem dışı o denli aşıktır ki sevgiliye ulaşmak için öz benliğini terbiye etmesi gerekmektedir. Günümüzde unutulan o kadar çok sevgi türü var ki hangi birinden başlamalı, hangisini en ön sıraya oturtmalı bilemiyorum. İnsan önce kendini sevmeli, kendisi ile barışık olup çevresindeki güzellikleri görebilmeli. Bununla birlikte karşılıksız sevebilmeyi de öğrenmeliyiz. Aşk hangi ritüelle girerse girsin, özü biziz. Biz olabilmeliyiz.