Corona ile birlikte eğitim sistemimizde oluşan aksaklıklar malum hepinizin çilesi. İkiz annesi olarak iki yılın çok verimsiz geçtiğini uzaktan eğitimin faydasını görmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Çocukların ergenlik döneminide hesaba kattigimizda gerisini düşünmeyin çünkü tam bir kabus. Peki eskiden, eskiler olumsuzluklar karşısında nasıl direnmiş ve nasıl çözümler üretmişler. Bir Norveç atasözü der ki yalnız kaldığında Atatürk gibi düşün. Şöyle biraz eskilere gidelim ve köy enstitülerini hatırlayalım. Bu yazımi seri olarak düzenledim. Bu hafta 1. Bölüm. KURULUŞU Viraneye dönmüş bir ülke. Savaşlar bitmiyor halk kendini toparlamadan yeni bir savaşa hazırlanıyordu. Eğitim şöyle dursun ilk önce hayatta kalmak, bağımsızlığımızı kurtarmak vardı. Milli gaye tam bağımsızlık ve bağımsızlığımızı tehdit eden tüm unsurları ortadan kaldırmaktı. Bunun dışındaki meseleler sular durulunca ülkenin durumuna göre değerlenecek ve yapısal yenilikler güncellenecekti. Savaş bitti sefalet bitmedi. Ardı arkası kesilmeyen savaşlar, bir imparatorluğun bitişi yeni bir ülkenin filizlenmesi kolay değildi. Yapılacak iş çok, para yoktu. İstekli ve gönüllü halkla beraber yüzyıllarca süren imparatorluğun etkisinden çıkamamış muhalefetin etkisi de olacaktı bu yapılanmada. Yeni rejimin yeni politik hamlelere ihtiyacı vardı. Gel gör ki ülke nüfusunun okur yazar oranı % 5' i geçmiyordu. Halk köylerde bulunuyor ve yapısal çözümlerin bunun üzerinden kurulması gerekiyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte dünyaya uyum sağlamak ve mevcut durumu geliştirmek için birçok alanda inkılâplar yapılmıştır.Mustafa Kemal Atatürk öngörü sahibi, geleceği bilimin ışığında aydınlatmak için sürekli yeni projeler üretiyor var olanları revize edip yeni araştırmalar için yurt dışından araştırmacılardan faydalanıyordu. Yenilikler reform şeklinde hızlı ve çözüm odaklıydı. Sert geçişlerin yaşandığı halkın zaman zaman direndiği konular ülkenin ilerleyen yıllarda sorunları olarak devam edecekti. Eğitim sistemimizde yapılan inkılaplar şu şekildedir; 3 Mart 1924’ de Tevhit-i Tedrisat Kanunu (Eğitim ve Öğretimin Birleştirilmesi), 2 Mart 1926’da bugünkü eğitim sistemimizin temeli olan Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun, 1 Kasım 1928’de Yeni Harflerin Kabulüdür. Ayrıca 12 Nisan 1931’de Türk Tarih Kurumu, 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu açılmıştır. Türk eğitim sisteminde yapılan köklü değişikliklerden sonra, çıkarılan kanunların uygulanma ve benimsenme aşamasında birçok yeni model denenmiştir. Örneğin; yeni Türk alfabesini tanıtarak okuma, yazmayı yaygınlaştırmak için 1 Ocak 1929’da Millet Mektepleri , eğitimin yaygınlaşması amacı ile ise 19 Şubat 1932’de Halk Evleri açılmıştır . Cumhuriyetin yeni kurulduğu dönemde her ne kadar bu inkılaplar gerçekleştirilse de halkçılık ilkesini benimsemiş yeni rejim bunu pratik hayata geçirememiştir. Yurt dışından çeşitli eğitimciler getirildi raporlar hazırlatıldı fakat çözüm gelmeyen noktalar kısır bir döngüde oluştu. Yapılan araştırmalar köy okulları ile ilgili incelemelerin yüzeysel kaldığı ve ülkemizin köy şartları göz önünde tutulmadığı için bu araştırmalardan çok fazla yararlanılmayacağını ortaya koydu. Köy çocuklarının eğitimini dikkate alan uzmanlardan birisi olan Amerikalı eğitimci John Dewey 1924’de Türkiye Maarifi Hakkında Rapor’da köy okulları ile ilgili; öğretmen yetiştirme şeklinin köy hayatının temeli olan çiftçilerin ihtiyacı doğrultusunda olması ve köylere süratle okul yapılması gerektiği gibi konulara değinmiştir. Nihayetinde, İş içinde eğitim felsefesini benimsemiş, zeki köy çocuklarından oluşan eğitim kurumu olarak eğitim tarihinde Köy enstitüleri yerini alacaktır. "Mezun olduğumuzda bizlere 'orası hep diken, siz oraya gül olarak gidiyorsunuz, bizden aldığınız eğitimle dikenli tarlayı, gül tarlasına çevireceksiniz' denmişti..." Sabah kalktıklarında, sabah sporu olarak folklorik müzik eşliğinde halay çekerek, güne pozitif enerjiyle başlamışlar ve bu enerjiyle mezun oluncaya dek devam etmişlerdi. Üstünde gezen kara bulutlar çökünceye kadar. Birde ziraat marşı vardı ki tarlalarda başak ekip biçerken söylerler, mistik ve bir o kadarda fantastik havayı yüreklerine işlerlerdi.