Unut gitsin, boşver gitsin, salla gitsin! Unutmak kolay mı? Unutmak kolay değil elbette. Unutmak için sarf ettiğin zamanı, değerli hale getirmek kolay değil. Kalbinden söküp atmak, beyninden silinip gitmesine izin vermek kolay değil. Ellerinden, kollarından zincirlere vurulmuş gibi kalbinden beyninden köstekleniyor insan. Mıh gibi çakılıp kalıyor olduğu yere. Zincirleri kırmak için harcadığın güç yitip giden zamana ekleniyor. Unutmak için yoruluyor, yıpranıyorsun. Bazen bir şarkı hatırlatıyor, bazen bir şiir, bazen bir öykünün satır aralarında buluyorsun kendini. Sonra kendine kızıyorsun. Neden unutamıyorum? Unutmak bazen zehir, bazen de panzehir diyorum o anlarda. Düşünsene unutsa ne olur insan? Yitik şehrin virane evleri gibi harap olur. Ya hiç bir şeyi unutmasa! İşte o zaman yitik şehrin virane evlerinden bir kasaba oluşturur. Anılarda kapı komşusu. Hangi kapıyı çalsan bir tutam acı gelir önüne. Ya da hiç gelmeyecek bir buket gülümseme, insanı kahkahaya boğan bir çığlık fışkırır kapı aralığından. Bitmeyen senaryo dizini kalıp gibi durur gözünün önünde. İçinde kalmadığın, bakıp bakıp çıktığın hangi eve girmek ister ki insan! İşte o anlarda kapıya kilit vurma zamanı gelmiştir. Beynimizin tozlu raflarında yerini alma zamanı gelen hiç bir şeyi bekletmeyeceksin. Önünde iki seçenek var. Ya o kapıda ömür boyu bekleyeceksin ya da kapıya kilidi vurup arkana bakmadan yol alacaksın. Zamanın aktığı yerden haber bekleyen ulak misali gözlerin hep ufukta kalacak. Umut, ümit, beklenti ya da adına ne demek istiyorsan o. Sünger çekmediğin duvarı yeniden yapacaksın, yeniden, yeniden... Olmuyorsa yenisini öreceksin. Başkasının duvarına blok olmayacaksın. Sözler kadar kolay değil yaşamın kendisi. Binlerce düşünceyi karşına alıp konuşurken, alıp karşına konuşacağın insanla iki kelam edemiyorsun. Misal beyninden binlerce düşünce geçiyor, falanca ile filan meseleyi konuşmalıyım dediğin falanca ile filanca kelime asla yan yana gelemiyor. Sabahın ışığını yakalamak istiyorsan, akşam güneşini batırmalısın. Serpil Tuna