Sevgili okuyucularım;
ABD 2021 yılında, 2022 Yılı için Amerika olarak zirveye ev sahipliği yapacağını
söylediğinde, ABD’li yetkililer, zirvenin Trump dönemi zarar görmüş ilişkiler ve
Çin'in Latin Amerika'daki artan etkisi üzerinde ABD üstünlüğünü geri kazanmaya
yardımcı olacağına dair büyük umutlar beslediler. Ancak, 2022 yılı Haziran ayı
içerisinde Los Angeles'ta yapılacak toplantının arifesinde, ABD Başkanı Joe Biden,
henüz başlamamış sorunlarla karşı karşıya olan zirvenin ABD lehine başarısı için
çok çaba sarf etmesi gerekmektedir. ABD'nin Latin Amerika'ya olan bağlılığı, göç
ve ekonomik işbirliği konusundaki şüphecilik gibi konularda büyük anlaşmalar için
düşük beklentilerle çözüme ulaşabileceğinin endişesini taşımaktadır.
Bu arada, J.Biden yönetimi, Küba, Venezüella ve Nikaragua hükümetlerini
Amerikan zirvesine katılmaktan men etmek için nihai bir karar aldı. ABD’nin aldığı
bu Karar, Meksika başkanının Batı Yarım küre'de ki tüm ülkeler davet edilmediği
takdirde çekilme tehditlerine rağmen alınmış oldu. Meksika Devlet Başkanı Andres
Manuel López Obrador ve diğer bazı liderlerin katılmamaya karar vermesi
durumunda, haftalarca süren gergin müzakerelerden önceki karar, bu hafta Los
Angeles'ta yapılacak bir zirve tarafından boykot edilebilir. ABD'li yetkililerin,
Washington'un Latin Amerika'daki ana düşmanları olan üç ülkedeki insan hakları
durumu ve demokrasi eksikliği konusundaki endişelerin, onları davet etmeye karşı
çok güçlü bir argüman olduğu kanısını sebep göstere bilir. J.Biden, 1994'teki
toplantıdan bu yana ilk defa, Çarşamba günü ABD'nin ev sahipliği yaptığı ilk zirveyi
resmen açmış olacak.
Zirve için bazı Orta Amerika liderleri J.Biden ile aynı fikirde değiller. Göçün
ana kaynakları olan Honduras, Guatemala ve El Salvador hükümetlerinin zirve
öncesi yolsuzlukla mücadele açıklamaları gerekiyor.
Zirve bu şekilde beklene dursun;
ABD ve Çin askeri liderleri, zirve öncesi, ABD Başkanı Joe Biden'ın göreve
gelmesinden bu yana ilk kez geçtiğimiz Cuma günü görüşmelerde bulundu. ABD
Savunma Bakanı Lloyd Austin ve Çin Ulusal Savunma Bakanı General Wei Fenge,
Asya'nın başlıca güvenlik toplantısı olan Shangri-La diyaloğu sırasında yüz yüze
görüştü. İki lider Nisan ayında telefonla görüşmüştü. Pentagon yaptığı açıklamada,
Kuzey Kore ve Rusya'nın Ukrayna'ya müdahalesi dahil olmak üzere ilişkileri ve
bölgesel güvenlik konularını tartıştıkları açıklanmıştı.
ABD, Pekin'in neredeyse tüm Güney Çin Denizi üzerindeki iddialarını ve
Tayvan'daki son askeri güç gösterisinden duyduğu memnuniyetsizliği ifade ediyor.
Çin medyası, Pekin'in toplantıyı ABD ile işbirliğini görüşmek için kullanacağını
söylüyor. Toplantının ardından Savunma Bakanı gazetecilere yaptığı açıklamada,
görüşmelerin "pürüzsüz" geçtiğini söylüyor. Ancak iki taraf arasında bir çatışma
olmasa da, birkaç ciddi anlaşmazlık var diyor.
Çin ise; Demokratik olarak, kendi kendini yöneten Tayvan'ın Çin’in topraklarının
bir parçası olduğunda ısrar ediyor ve gerekirse bir gün zorla ele geçirmekle tehdit
ediyor. Bu durum ÇİN – ABD arasında muhtemelen bir savaşa neden olabilir.
1949'dan itibaren 1971 yılına kadar Tayvan Birleşmiş Milletler 'de "Çin" olarak
tanınmıştır. Çin'in Tayvan'daki genel konumu, kendilerinin bir devlet olmadığı
sadece bir Çin devletinin var olduğu ve Tayvan'ın (kendilerinin) Çin'in bir parçası
olduğu yönündedir. Tayvan yönetimi ise kendilerinin bağımsız olduğunu ve ayrı bir
devlet olduklarını öne sürüyor.
Çin ise, Tayvan'ı eyalet olarak gördüğünden, uluslararası toplum, Çin ile
çelişmek istemiyor. Bu nedenle, Tayvan Birleşmiş Milletlerin üyesi olamamış. 25
ülke (2007 yılının başlarında) Tayvan'ı bağımsız bir ülke olarak tanıyor. Birleşmiş
Milletler ise onu "sadece" Çin olarak tanıyorlar. Ayrıca, Tayvan, vatandaşları
uluslararası seyahat etme imkânı ile genel kabul görmüş pasaportlar
bulunmaktadır. Bununla birlikte Tayvan Uluslararası Olimpiyat Komitesinin bir
üyesi ve burada da kendi takımını Olimpiyat Oyunlarına Tayvan ismiyle gönderiyor.
J.Biden yönetimi, ABD'nin uzun süredir devam eden "tek Çin" politikasını
yinelemiş olsa da, ancak Çin'in harekete geçmesi durumunda Tayvan'ı askeri
olarak destekleyeceğini belirtmeyi de ihmal etmiyor.
Pentagon’dan yapılan açıklamada, "Dışişleri Bakanı Wei, ABD'nin Tayvan
İlişkileri Yasası, Üç ABD-Çin Ortak İletişimi ve Altı Sigorta tarafından yönetilen
uzun yıllardır tek Çin politikasına bağlı kaldığını bir kez daha belirtti.”
Sorun ne? Dersek, sorun Rusya – Ukrayna savaşına bakış ve Çin’in Tayvan’a
müdahalesinde ABD’nin tutumuna karşı, Rusya’nın ABD’nin Ukrayna’ya destek
politikasını, Çin’e Suhulet olarak yansıtması olabilir.
O senden, bu da benden diyerek savaş çanlarını çala bilirler.
Şimdi durumun gerçekte ne olduğuna bakalım; Tayvan Çin münasebeti ile (BM)
üyesi olamazken, Ukrayna’da Rusya Münasebeti ile (BM) üyesi olamıyor. Son
zamanlarda Tayvan, Çin'in karşı çıktığı Birleşmiş Milletler gibi uluslararası
örgütlere girmek için çok lobi faaliyetlerinde bulundu.
NATO artık özelliğini egemen güçlerin dudakları arasına sıkıştırmıştır. Güdümlü
politikalara kucak açarak, kuruluş amacını ihlal etmiş oluyor. Bir taraftan yayılma
politikası ile Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin ardından, İskandinav ülkelerine sırayla
NATO göz kırpmaya başladı.
Onlarca yıl "askeri olarak tarafsız ve bağlantısızlık doktrinini" izleyen iki
ülkenin, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği, Türkiye’nin duyduğu Terör
odaklarına verdikleri desteklerden dolayı rahatsızlığı göz ardı etmeye çalışması
düşündürücü olmaktadır.
Peki bu iki ülkenin İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılımı neden bu kadar
önemli? 70 yıl sonra neden iki ülke de NATO'ya katılım için harekete geçti?
Sorusunu beraberinde taşımaktadır. Terörle mücadele eden, müttefiki sayılanların
komşusunu silahlandırdıkları, Uluslararası sözleşmelerle elde ettiği egemenlik
hakları ihlal edilen, tek NATO üyesi var. O da Türkiye’dir. NATO bizim neyimizdir?
Müttefikimiz mi, yoksa baş altı yastığımız mı?
Sağlıklı yaşayın, uyanık olarak, sağlıcakla kalın.