İşte Mevlana’nın Mesnevi’sinde bir hikaye daha… Hikayeyi okuduktan sonra nasıl bir kıssadan hisse düşer payımıza?

"AHMAKTAN KAÇIYORUM!"

Hazret-i Îsâ, sanki kendisini bir aslan kovalıyormuş gibi canhıraş bir şekilde kaçmaktadır. Adamın biri, bu hâle hayret ederek ardından koşar ve seslenir:

“–Hayrola, ürkütülmüş bir kuş gibi çırpına çırpına niçin ve nereye kaçıyorsun? Arkanda kimse yok ki!” der.

Îsâ -aleyhisselâm- o kadar hızlı koşmaktadır ki, acelesinden adamın suâline cevap bile veremez. Onun bu şekilde kaçışının sebebini merak eden adam, nihayet ona yaklaşır ve tekrar sorar:

“–Ey Rûhullah! Senin bu kaçışın, benim için bir muammâ oldu! Kimden kaçıyorsun?”

Bunun üzerine Hazret-i Îsâ;

“–Ahmaktan kaçıyorum ahmaktan!.. Git bana mânî olma ki, kendimi kurtarayım!..” diye karşılık verir.

Bu sefer adam;

“–Sen, nefesi ile körlerin ve sağırların şifâ bulduğu Pergamber değil misin?” diye ona mûcizelerini hatırlatır ve bu kaçışın hikmetini sorar.

Îsâ -aleyhisselâm- der ki;

“–Evet, ben İsm-i Âzam’ı sağır ve köre okudum; onlar iyileştiler. Ölüye okudum, dirildi. Fakat o duâyı bir ahmağın kalbine şefkat ve merhametle defalarca okuduğum hâlde yine de fayda vermedi. O ahmak, âdeta katı bir taş kesildi; lâkin ahmaklığından vazgeçmedi. Çorak bir kum oldu da, ondan bir ot bile bitmedi!” der.

Bu sözleri duyan adamın hayreti daha da artar ve merakla Hazret-i Îsâ’ya sorar:

“–İsm-i Âzam bu kadar şeye tesir edip şifâ verdiği hâlde niçin ahmaklığa tesir etmiyor? Hâlbuki diğerleri de bir hastalıktır; onlara devâ olup da buna olmayışının sebeb-i hikmeti nedir?”


Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm- cevap verir:

“–Ahmaklık, kahr-ı ilâhî olan bir hastalıktır. Diğerleri ise körlük gibi kahr-ı ilâhîye uğramayan iptilâlardır. İptilâ da bir hastalıktır; ancak sadece onun müptelâsına acınır. Ahmaklığa gelince o da bir hastalıktır, lâkin ekseriyâ başkasını yaralar ve zarar verir.”

Bu itibarla ahmaklardan bir hâl sirâyetine mâruz kalmamak için, onlardan aslandan kaçar gibi kaçmak gerekir.
Nitekim Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede:
“…Zâlimler topluluğu ile oturma!” (el-En‘âm, 68) buyurmaktadır.
 

Kaynak: Derya Öztürk