Sevgili okurlar, çok sevdiğim ve hepimizi ilgilendiren bir konu ile sizlerle buluşuyorum: Adalet. Osmanlı'dan bugüne kadar bu topraklarda adalet anlayışı, toplumun bel kemiği olmuştur. Ancak günümüzde bu bel kemiğinin çatırdadığını, şiddetli sarsıntılar yaşandığını hissetmek zor değil. Eğer adalet terazisi bozulursa, toplumun huzuru da kaçar; tıpkı Kanuni Sultan Süleyman'ın "Adalet mülkün temelidir" sözünde ifade ettiği gibi.
Bugünün Türkiye'sine baktığımızda, her alanda bu terazinin tartışmalı hale geldiğine şahit oluyoruz. Ekonomik sorunların ışığında çoğunluğun söylediği ilk kelime, "hayat pahalılığı" oluyor. Ev kiraları alıp başını gitmiş, temel gıdaya erişim zorlaşmış durumda. Öğrenciler yemek burslarıyla hayatta kalmaya çalışıyor, aileler bir ayı nasıl çıkaracağını düşünmekten uykusuz geceler yaşıyor. Güzel sözler sıralanıyor ama sokaktaki vatandaş gerçekleri yaşıyor. Adalet sadece mahkeme salonlarında değil, ekonomiyle, eğitimle, gündelik hayatımızı şekillendiren her kararla ilişkilidir. Osmanlı zamanında "Kadıların adaleti" denildiğinde, tüm tarafları dinleyerek hakkı teslim eden bir sistem akla gelirdi. Bugün "adalet" kelimesi, insanların içinde buruk bir his bırakıyor; çünkü gerçek adaleti aramak, bıtmez bir çabaya dönüştü.
NEREDEN NEREYE GELDİK
Diğer yandan kültürümüzde bir yozlaşma yaşandığı da su götürmez bir gerçek. Sosyal medya, televizyon ve özenti dolu yaşantılarımız, köklerimizle bağlarımızı inceltiyor. Bir zamanlar ahilik anlayışıyla "ahlak ve ticaretin" buluştuğu bir coğrafyada yaşarken, bugün "kimin eli kimin cebinde" anlayışı yaygınlaşmış durumda. Eski zamanlarda insanın huzuru, yardımlaşma ve dayanışmayla gelirken, günümüzde bireyselleşme ve çıkar ilişkileri ön planda. Elbette her dönem kendi sorunlarını beraberinde getirir. Osmanlı zamanında da halk bazının vergilerden yakındığı, bazısının asker toplamalardan rahatsız olduğu bilinir. Ancak o dönemde devletin "şehrin nabzını tutma" becerisi, halkı dinleyerek sorunlara çözüm bulmaya çalışması çok farklıydı. Bugün bu sesi duyan var mı? Halkın sesi, istatistiklerin arasında kaybolmuş durumda gibi hissediyoruz. Bunun yanında 6 Şubat ‘Asrın Felaketi’ olarak nitelendirilen depremlerde, ‘devlet nerede’ soruları dile getirilmişti. Nereden nereye sevgili okurlar…
30 YIL SONRAKİ ALİ GÖZEN’İ KISKANIYORUM
"Tımarhane gibi gundem" sözü, ne yazık ki pek çok vatandaşın günlük sohbetlerinde kullandığı bir benzetme. Bu benzetme, halkın karmaşadan duyduğu rahatsızlığın çok net bir yansıması. Ancak burada şunu hatırlamakta fayda var: Her karmaşa, düzenli bir sisteme geçişin başlangıcı olabilir. Yeter ki "adalet mülkün temeli" sözü yeniden hatırlansın ve buna uygun hareket edilsin. İşte bu yüzden, sevgili okurlar, padişahın uzun ömürlü olmasından ziyade, halkın mutluluğu için hep birlikte "adalet terazisini" yeniden dengeye getirmek için çabalamalıyız. Tarih, düzeltilmemiş hataları tekrar edenlerin çok daha büyük çöküşlerle karşılaştığını bize defalarca gösterdi. Gelin, bu sefer hatalardan ders alan bir toplum olalım. Her fikre saygım sonsuz. Ancak bazı sorunları bildiğiniz hâlde dile getirmemek bence insan özüne ihanettir. Yaklaşık 30 gündür mesleğimin nereye evrildiğini düşünüyorum. Biz gazeteciler baskı altında kalabiliyoruz. Buna çok sayıda şahit oldum. Ama şükürler olsun tecrübe etmedim. Mesleği bırakmayı çok düşündüm. Çünkü mental yorgunluk bazen bıktırıyor. Sonra düşündüm, pes etmek fıtratımda yok. Rahmetli babama vermiş olduğum sözüm aklıma geldi, “Bu dünyada adaleti sağlayamayız. Ama doğrusunu herkese anlatabilirim” sözünü vermiştim.. Bugün bir kere daha haykırıyorum; İdeallerim uğruna gerekirse öleceğim, asla vazgeçmeyeceğim. Daha 25 yaşına girmiş, neredeyse 5 yıllık meslek hayatımda genç bir gazeteciyim. 30 yıl sonra nerede olacağımı bilmiyorum. Belki de öleceğim. İnsan hatıralar ile var olmalı. Ama 30 yıl sonra yaşayan Gazeteci Ali Gözen’i şimdiden çok kıskanıyorum. Çok kitap okumuş, çok bilgili bir adamı imrenmemek imkansız. Manisa ve Konya’da aktif bir şekilde gazetecilik yaptım. Verdiğim mücadeleyi dostlarım biliyor. Bu saatten sonra pes etmek kendime ihanet olur. Bütün okuyucuların, tüm insanların adaletsizlikleri haykırmasını temenni ediyorum ve şuna inanın bu dünyada hâlâ namuslu insanlar var. Asla umutların sönmesine izin vermeyin. Bir dava, bir düşüncenin ana karakteri bizleriz. Umarım söylediklerimden kimse rahatsız olmaz. Ben gazeteci Ali Gözen. Hayatım boyunca gerçekleri anlatmaktan asla vazgeçmeyeceğim… Haber ile kalın…