Fidanlık tüm Türkiye’ ye fidan veren önemli bir tarımsal işletme. Muradiye’ de geniş bir araziye sahip. Geçen yıl daha önce bir Alman Otomobil firmasına yer gösterilmişti. Biz bu yatırımı fikren uygun görmemiştik ama düşman ilan etmesinler diye açık-açık söylemedik, nedenlerini bazı toplantılarda belirttik.

Ama birçok kişide yatırımının arazi ‘hamutçuluğu’ dönüşen rant gözlerini boyadığı için dinlemediler; zaten imar ve hatta Yunt Dağı’ na yansıyan birçok yere ilişkin bazı araziler toparlanmış, diye duyduk!..

Bakın daha kolay anlaşılsın diye, ‘Gediz’in güneyi biter.’ dedik… Umurlarında değildi.

Bu kadar net söylüyorum ve beni Manisa düşmanı filan ilan etmeyin!

Bazı kafalar anlamaz; anlatsan da anlamaz… Bir cahillik gururu var ki anlatılmaz. Hem düşünmüyor hem de esiyor -gürlüyor!

Neyse kısadan gidelim.

… Ha bu arada Fidanlık için başka yeni girişimlere kapı aralanıyor mu, henüz bu konu netleşmedi benim açımdan.

Biliyorum inat edecekler. Hiç olmazsa TİGEM arazisine falan gidin.

Manisa’ nın toprakları çürüyor artık… Görmüyor musunuz?

Artık bölgesel imar planlarıyla ilgili faktörleri ele alırken, insan-çevre-kentleşme ve ekonomi üzerinden, tarım ve lojistik güvenliğine, su kaynaklarının korunması ve akıllı şehircilik uygulamaları ‘rasyonel’ hesaplanması gerekiyor…

Bunun için önce doğayı bir bütün olarak kabul etmeliyiz. Çünkü iklim değişimi, nüfus yoğunluğu, betonlaşma gibi etkenler yüzünden çevre değerlerinin korunmasına yönelik –yenileme- sermaye oranı büyüdükçe ekonomik verimlilik düşüyor...

Belki bunları kısa vadede pek hissetmeyeceğiz; ama orta vadede, belki bir otuz-kırk yıl içinde büyük risklerle karşılaşacağız. İşte bunun için kalkınma planlarını bölgesel bir gelişim projeksiyonu içinde ele alıyoruz.

Mesela Gediz’i korumak yönünde getireceğiniz çözümler öyle etkili olmalı ki, hem doğal çevre kalitesi, hem şehirleşme kalitesi arasında bir denge bulmalıyız.

Gediz üzerinden devam edelim ve bazı sorular soralım:

1:

Gediz ve Havza Yönetimi süreçlerinde organizasyon ve yetkilendirmeler ne kadar işe yarıyor? (Bürokratik Süreç ile çevre kalitesi felsefesi arasındaki mantık nasıl işliyor?... Yani siyaset ahlakı.)

2:

Dönemsel karşılaştırmalar üzerinden yapılan çalışmaların verimliliği ne kadar iyi gidiyor? ( Ölçülebilir sonuçlar üzerinden yürütülen stratejilerin ne kadar işe yarıyor? Yani Sistem bütünlüğü.)

3:

Sorunlar doğru teşhis edilebiliyor mu? (Sorun ve çözüm paydaşlarınızla çıkar ilişkilerinin ne durumda? Yani Bilgi-bilinç kapasitesi)

Kısaca ‘rasyonel’ davranışlarımızda ahlak-bilinç sistematiğini yukarı taşımak lazım…

Güzel-Yurdumuzun kaynaklarını daha fazla verimsiz kullanmayalım, değil mi?