Çok karanlık, çok soğuk. Parmak uçlarımı hissetmiyorum. Neler olduğunu anlamam uzun zaman almadı. Üzerimdeki ağırlık sırtımda. Sarsıntı olduğu sırada yatağımın yanında cenin pozisyonundaydım. Boynum çok ağrıyor. Sanırım kaburgalarım ezildi. Nefes alamıyorum neredeyse. Etrafımda bizi kurtarın diyen yardım çığlıklarını dinliyorum. Sabaha karşı sessizliğini bozan bu yardım dileyişler beni umutsuzluğa sürüklüyor…
Bizimkilerden hiç ses çıkmıyor. Şu an hayattalar mı bilmiyorum. Komşu teyzenin yardım isteyen bağırışları artık üst kattan değil, sanki yan odadan geliyor.
Nasıl bir cehenneme uyandık?  Bize ne olacak? 


Böyle bir sabaha uyanmanın iç sesi olmak bile tarifi olmayan şeyler hissettirdi bana.
Bizim uyanıp işe gitmek için hazırlandığımız sabahta başka şehirlerde böyle uyanılmıştı. 
Bu imkansız diyerek yine televizyona bakıyordum. On bir farklı şehirde yine yıkıcı bir deprem yaşanmıştı. 1999 yılında yaşadığımız depremin yıkıcılığı artık en olgun çağımızda bir kez daha karşımıza çıkmıştı.
İnsan şunu düşünmeden edemiyor. Hiç mi ders almadık. Hiç mi ön bir araştırma yapılmadı. Dahası 1400 kişinin aynı anda yaşamını yitirdiği Ebrar Sitesi, 6 Şubat depremlerinin sembollerinden birine dönüşen felaketten önce de Kahramanmaraş'ın en bilinen yerleşimlerinden biriydi. 22 bloktan oluşan site 1997-2013 yılları arasında kooperatif olarak yapılmış, insanlar merkezi konumdaki bu evleri “sağlam ve güvenli” olduğuna inanarak satın almıştı. Güven kelimesi ne kadar da kolay kullanılmıştı. 
Gazeteci arkadaşım Sinem ile tanışmamız da bu deprem vesilesiyle oldu. O deprem bölgesindeydi. Ben ise Manisa’da. 
Burası çok vahim sakın gelme orada kal ve sivil yardımlar için aracılık yap demişti bana. Sinem 99 depreminde Gölcük’te babasını kaybettiği için daha dirayetli ve sağlam adımlarla yaklaşıyordu. Soğukkanlılığımı koruyamayıp ağlamaya başladığımda onun kalbindeki güç beni ayakta tutmuştu. 6 Şubat depreminin üçüncü gününde artık bölgede olanları bana neden anlatmadığını şimdi daha iyi anlıyorum. 
Telefon rehberim yardım almak ve yardım göndermek isteyenlerin numaraları ile dolmuştu. Birçoğunu kaydedemedim. Tanımadığım insanlara “oraya ne lazımmış “sorusunu defalarca dile getirmişimdir. İş makinalarının rahat çalışabilmesi için Uşak’tan projeksiyon yollamıştık. Sinem’de buna aracılık etmişti. Beni aştığını düşündüğüm bir durum olsa da biraz daha düşününce bunu nasıl yaptığımızı ben de bilmiyorum. Az da olsa orada bulunan devlet görevlilerine, sivil toplum kuruluşlarına, yardım etmek isteyenlere yol açmaktı niyetimiz. Hiçbir şeyin imkansız olmadığını bu elim olay ile daha iyi anladım.
Vazgeçmeden güzel ülkemin yaralarına merhem olmaya çalışıyorduk sadece. 
Sonra Haluk başkan bir açıklamasında “insan hiç kepçe olmak ister mi? İnsanın kepçe olup herkes için bir şeyler yapası geliyor “demişti. 
Tarif edemediğim duygunun karşılığı da bu oldu. 
Ahbap gönüllüleri depremin sonrasında güvenli bir bölgede diğer STK ‘lar ile birlikte yardım dağıtımlarını yapacaktı. Her gönüllü sadece 1 hafta orada kalacak ve Türkiye’nin dört bir yanındaki Ahbaplar kardeşlerinin yanına koşacaktı. 
Daha çok farkındaydık sanki. Daha çok ezberlemiştik yaşananları. Bize bunu ezberleten neydi?
Hangi alışveriş insandan daha kıymetli olabilir ki…
Yeni baştan yerleşim alanı kurmak, depreme dayanıklı yapılar oluşturmak bu kadar zor mu?
Doğal felaketler artık doğu – batı, kuzey – güney demiyor. Her şekli ile tekrarlanacak depremler için yeniden şehirleşmeye gidilmelidir.
Yeniden şehirleşme ve yatay mimari ülkemiz için daha az yıkıcı olacak sonuçlara neden olacaktır.
Aylardır 6 Şubat depremi için elime kalemi alıp yeniden bırakıyordum. Ben yazmaya nereden başlayayım bilemedim. Umuyorum sizler çözümün ne olduğunu bilerek düşünüyor ve planlıyorsunuzdur.
Kaybettiğimiz tüm kardeşlerimizin ruhları şad olsun.

Deprem gerçeğini sadece kabul ederek değil aksiyon alarak daha rahat atlatabiliriz. 

Sağlıkla Kalın.