6 Şubat 2023 sabahı, Türkiye derin bir acıyla sarsıldı. Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem, sadece binaları değil, insanların ruhlarını da yıktı. O anı yaşayanlar için zaman adeta durdu. Herkesin zihninde aynı soru yankılandı: "Bu gerçekten yaşanıyor mu?" Sarsıntının sesi, yıkılan binaların gürültüsü, gökyüzüne yükselen toz bulutları… Deprem sona erdiğinde geriye sadece enkaz değil, kalplerde derin izler de kalmıştı.

Bu büyük felaketin ardından en ağır yüklerden biri, insanların ruhlarında taşınır oldu. Depremin fiziksel yaraları sarılabilirdi belki, ancak ruhsal yaraların iyileşmesi çok daha uzun zaman alacaktı. İlk günler şok ve inkâr duygularıyla geçti. İnsanlar, yaşadıklarını anlamlandırmaya çalışırken aynı zamanda kayıplarının yasını tutuyordu. Sevdiklerini kaybetmenin acısı, belirsizlik ve çaresizlik hissi onları derinden etkiledi.

Günler geçtikçe travmatik stres belirtileri daha belirgin hale geldi. İnsanlar tekrar sarsıntı olacakmış gibi hissetmeye başladı. Küçük bir titreşim bile paniğe yol açıyordu. Uyku sorunları, kabuslar, iştahsızlık ve sürekli tetikte olma hali, pek çok insanın günlük yaşamının bir parçası haline geldi. Çocuklar ise bu travmayı farklı şekillerde yaşadı; kimi içine kapandı, kimi her şeyden korkar hale geldi.

Bu süreçte dayanışmanın, destek olmanın ve duyguları ifade etmenin önemi daha da arttı. Travmanın üstesinden gelmek için atılacak en önemli adım, yaşanılan duyguları bastırmaktan vazgeçip onları kabul etmekti. Korku, öfke ve hüzün… Bu duyguların her biri, doğal bir iyileşme sürecinin parçasıydı. Ailelerin ve uzmanların desteği, depremzede bireylerin yeniden hayata tutunmasına büyük katkı sağladı.

Her ne kadar zaman ilerledikçe hayat normale dönmeye başlasa da, 6 Şubat Depremi’nin ruhlarda bıraktığı izler asla unutulmayacak. Ancak bu izler, insanın dayanıklılığını ve yeniden ayağa kalkma gücünü de simgeleyecek. Çünkü her sarsıntı, yeniden inşa etmenin ve daha güçlü olmanın bir fırsatıdır. Acılar zamanla hafifler, ama dayanışma ruhu hep kalır.