Vefa, sözüne sadık kalmak ve onu muhafaza etmek için gayret göstermektir. Vefa doğrunun, doğruluğun ve adaletin kardeşidir. Vefa, başta Cenab-ı Hak olmak üzere aile, akraba, yakınlar, dostlar, arkadaşlar ve bütün varlık âlemiyle emanet ve sadakat temelli bir münasebet kurmaktır.
Vefa, yaşanmışlıklara saygı duymak ve birçok şey paylaştığın insanları hatırlamak demektir. Vefa; sevgi, saygı, merhamet, şefkat, sabır, fedakârlık, sadakat, güven, heyecan, hüzün vb. birçok duyguyu bir içinde barındırır.
Hiç şüphesiz ahde vefanın en güzel örnekleri Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hayatında görülmektedir. O, kendisine bir hafta süt emziren dadısı Ümmü Eymen’i ömrü boyunca unutmamış, yıllarca kendisine bakan sütannesi Halime’ye devamlı hürmet etmiş, sütkardeşi Şeyma’yı Huneyn savaşından sonra esirler arasında görünce dayanamamış, onu kabilesine hediyelerle göndermiştir. Çocukluğunu yanında geçirdiği Ebu Talib’in hanımı Fatıma’ya, “ikinci annem” diyerek taltif ve hürmet etmiştir. Müslümanlara kucak açan Habeş Necaşi’sini ise Hristiyan olmasına rağmen daima hayırla yad etmiş, öldüğünde cenaze namazı kılmıştır. (Bkz. Buhari, Cenaiz, 4.)
Hz peygamber, hayatının her anında Rabbi’ne vefalı olmuş, O’na kulluk etmeye çalışmıştır. Müsait olduğu her zaman Rabbiyle baş başa kalmayı tercih etmiştir. Peygamberliğinden önce beş yıl hira mağarasında Rabbine kulluk etmeye çalışmış, peygamberliği döneminde de eşlerine Rabbiyle baş başa kalmak için müsaade isteyerek her fırsatta Rabbine vefasını göstermiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) eşine ve ailesine çok vefalıdır. Bir defasında yanına gelen bir ihtiyar kadına fazla ikramda bulunmuştu. Sebebini soranlara “Bu kadın, Hatice’nin sağlığında bize gelir giderdi. Ahde vefa dindendir.” şeklinde cevap vermiştir. Nitekim anne ve babaya vefa göstermenin şartlarından birisi de onların dost ve akrabalarını arayıp sormaktır. (Müslim, Birr, 11.)
Hz. Peygamber, peygamberliği boyunca ümmetine karşı çok vefalı olmuştur. Miraç gecesinde O, gökyüzündeki âlemlere gitmiş, Sidretü’l-Münteha’ya ulaşmış, cennetin güzelliklerini görmüş, peygamberlerle görüşmüştür. O, bu dünyaya yeniden dönerek ümmetine vefayı öğretmek istemiştir. Ona cennetleri unutturan, ümmetine olan vefa duygusuydu. Tıpkı Rahmet peygamberinin mahşer günü tüm insanların “nefsi, nefsi!” dediği bir zamanda, “ümmeti, ümmeti!” diyerek ümmetini almadan cennete gitmeyeceği (Müslim, iman, 322.) gibi her daim ümmetinin üzerine titremiştir.
Hz. Peygamber çocuklara, gençlere, yaşlılara, aileye kısacası toplumun her kesimine vefa göstermiştir. Allah’a ve ahirete inanan bir insan, vefa duygusuyla hareket etmeli ve beraber yaşadığı insanlara Hz. Peygamber gibi vefalı olmalıdır.
Rabbim bizleri ve evlatlarımız birbirimize, rabbimize, efendimize, aile büyüklerimize, komşularımıza değerlerimize vefalı eylesin...