İki yaşımda annemin tabiriyle bir iki minderle polis olan babamın ilk görev yeri Adana'ya, Malatya'dan trenle geldik.
O zamanlar otobüs yolculuğu yoktu.
Önceleri Adana'da eski tren garı karşısında annemin Sugediği dediği mahallede kiralık evde oturduk.
Fazla o günleri hatırlamıyorum.
İkinci kattan merdivenden düşüp kolum kırıldığında, babam polis cipiyle doktora götürdüğünü; kafamın kocalığından yürürken çok düştüğümü hayal meyal hatırlar gibiyim.
Dört, beş yaşlarında, babama eski adıyla vali polisi, şimdiki adıyla vali koruma polisi görevi verilince eski vali konağı bahçesine bitişik, ortası makam aracının garajı, garajın sağlı sollu gecekondudan bozma, makam şoförü Cavit Korol amcanın lojmanı ve bizim çıkma tahta plakalarla çevrili lojmana taşındık.
Bizim lojman iki odalı. Bir oda kargirden, diğer oda çatısı ondüle sacdan. İki odanın ortasında tuvalet ve kazanda gazocağında su ısıtmalı banyo.
İki oda arası, tuvalet, banyoya giden koridor ise mutfağımız.
Karşımızda o dönemin zenginlerinden Karabucakların evi.
Vali Konak bahçemize bitişik Avukat Yunus Sarıgül'ün üç katlı evi. Bu evin orta katında uzun dönem Adana Ticaret Odası Başkanlığı yapmış Kemal Pakyürek amcaların oturduğu ev. Oğlu Behiç ise ilkokulda sınıf arkadaşım.
Başeğmezler, Yarbaşı karakoluna bitişik Hadi amcalar,
İlkokul sınıf arkadaşım Zeki Ener. Asri, Alsaray sinemaların sahibi Ener'lerin evi.
Babam vali polisi olmadan önce oturduğumuz Sular, Gar yazlık sinemaları yakınındaki mahallede annem ve komşularımızın bu sinemaların etrafına yatak yorgan sererek Türk filmlerini uyuyarak seyrettiğimi hatırlarım
Her evin önünde o zamanların 1954-56 son model Creysler, Pontiac, Chevorelet arabalar.
Kilometrelerine bakarak, kafamızda arabaları yarıştırırdık.
Evimizde şimdinin tabiriyle beyaz eşyanın adı yok.
Buzdolabımız tel dolap.
Fırınımız gazocağı.
Koltuk takımı, mutfak dolabı, yatak odası rast getire. Benden üç buçuk yaş küçük kardeşim Faruk'la beraber, anne, babamın mutluluklarıyla huzurlu bir aile yapısı içerisindeydik.
Cemal Dinç, Hilmi İncesulu, Turhan Kapanlı, İhtilalde Gafur Soylu ve en sonunda Mukadder Öztekin, babamın hizmet ettiği valilerimizden.
Evimizde vali konağına bağlı zil var. Çaldığında babamın beş on dakikada makam arabasında yerini alması lazım.
Annem, temizlik, ütü ve tela konusunda babama ve bizlere çok titiz.
Babama, valinin polisi giyimi konusunda jilet gibi demişler.
Annem bizleri gazocağında ısıtma suyla leğende haftada bir yıkar. Yıkarken de o hafta yaptığımız yaramazlıkları hamam tasıyla acıtmadan sırtımıza vurarak söylenirdi.
Kızdığı zaman deli ettiniz beni Deli Fizov diye kızardı. Deli Fizov Malatya'da bir mezlubun adı.
Annem yıkarken gözümüze sabun kaçmasın diye gözümüzü yumar, sanki bir daha gözüm açılmayacakmış gibi korkardım.
Daha henüz ilkokula başlamadım.
Malatya'da annemin çocukluğunda mahalle öğretmenin evlerine gelerek okuması için dedeme ısrar etmesine rağmen, dedem ' Kız okuyacak da sevgilisine mektup mu yazacak diyerek; annem çok okumak istemesine rağmen ilkokula göndermemiş. Bu yüzden okuma yazması yoktu annemin.
Okumaya çok hevesliydi.
Ben ilkokulda birinci sınıftayken, iki okuma yazma kursunu bitirerek diploma aldı.
Kültürlü kadındı. Hiç unutmam. ' Bizlere sakın ayıp yerlerinizi kimseye göstermeyin. Çünkü mührünüz bozulur' derdi. Giymesini bilir, yerine göre japone kısa kollu giyer, konuşması ve diksiyonu çok güzeldi.
Hatta Hilmi İncesulu valimizin hanımı Aliye teyze, ' polisin çocukları eğitimli, bizim çocuklarla arkadaşlık yapabilirler' dediğinden, vali konağı ve bahçesi, Valimizin çocukları, Tuğrul ve Aydın'la okul ve dersimizi yaptıktan sonra oynardık.
Babam orta okulu İstanbul'da amcamın yanında okumak için o küçük on üç yaşlarında ana, babayı Malatya'da bırakarak gittiğinde; sahip çıkan olmayınca, köyümüzden kapıcılık yapan bir ailenin yanında Nişantaşı Orta Okulu bitirerek, bu okulda Semih Balcıoğlu, Hasan Pulur, Kadir Savun'la sınıf arkadaşlığı yapmış, Beyoğlu Lise birden tahsil hayatını istemeyerek de olsa bitirmişti.
Okuma hevesini alamadığından, daha ilkokula gitmeden önce benim tahsilime çok önem vermişti.
Oğlum sınıf birincisi olursan herkes seni sayar sever, öğretmeninin gözdesi olursun demişti.
Babamdan aldığım okuma aşkıyla, evinizin yakınındaki Celalettin Sayhan İlkokulu kapısında talebelere gıptayla bakar; bende bunlar gibi talebe olacağım diye heveslenirdim.
Daha altı yaşlarında Türküm Doğruyu mu ezbere bilir. Harfleri seçebiliyor, adımı yazıyordum.
Celalettin Sayhan İlkokuluna başlama heyecanım.
Bu yazıma aklımda kalan anılarımla devam edeceğim.
Annem kadar sevdiğim, beni beş sene okutan Melahat Özer öğretmenim ve ilkokul müdürümüz Mustafa Aşar'la ilkokul anılarım " 68 SENE ÖNCE ADANA (2)" ile devam edeceğim.