Hayatta hep geç kalanlara ya da öyle sananlara isimsiz bir mektubum bir çift sözüm var. Her beklenen zamanında gelmez, heveslerimiz yerini sabra bırakır zamanla. Hayat her zaman önümüze gül bahçeleri sunmaz ya da biz o çiçekler arasında en güzelini ararız. Yetinmeyi öğrenmek yerine neden hep daha fazlasını ister insan? Belki de umut etmek yaşamamızı sağlar. Her düştüğünde birkaç tekme daha bekliyorsan ve hayatla savaş halindeysen, sevemiyorsan güneşi alıştıysan bir kez o derin karanlığa yepyeni korkular da beraberinde gelir. Çok düşünmekle hiç umursamamak arasındaki o ince çizgide akıp gidiyor ömür. Yine de geriye çokça pişmanlıklar kalıyor. Özlemimin yitirdiği ve yine de yüreğimde koca bir umutla taşıdığım iyiliğin kehaneti.. Günler gelip geçiyor ama duyulanlar yaşananlar aynı. Eş zamanlı düşündüğümüz her bir saat bazen bir soruyu, bir yolu, bir sonu hazırlıyor. Keşkelerle dolu düşüncelerimiz aklımızdaki karakolda hislerimize hesap veriyor. Bir kısrak gibi koşup aştığımız o tepe, son gece ve binbir hece biziz. Tanımlayıp tamamlayamadığımız her bir şeye kızdım. Mecburiyet, kalbimi sıkıca saran prangalara dönüştü ve ben yine de tercihimmiş gibi davrandım.

Sevgili okurlarım, engebeli hayat yolculuğumuzda bazen gülüp bazen üzülüyoruz, bu iki duyguyu hissedemediğimiz zamanlarda oluşan belirsizlikte kalemimden bu cümleler döküldü. Dilerim anlamlandıramadığımız her şey bizi mutluluğa götürür...