Bugün 1 Mayıs. Türkiye’nin dört bir yanında meydanlar dolup taşıyor. Manisa’da olduğu gibi İstanbul’dan Diyarbakır’a, İzmir’den Trabzon’a kadar her ilde emekçiler, sendikalar, işçiler ve dayanışma içinde olan herkes bir araya geliyor. Kimisi taleplerini dile getirmek, kimisi haklarını savunmak, kimisi de sadece bu özel günü kutlamak için orada. Ama hepsini ortaklaştıran şey; emeğe verilen değerin ve alın terinin kutsallığı.
Peki, neden 1 Mayıs?
1 Mayıs, dünyada “Emek ve Dayanışma Günü” ya da “İşçi Bayramı” olarak bilinir. Kökeni 1886 yılında Amerika’nın Chicago kentinde yaşanan büyük işçi direnişine dayanır. O dönemde işçiler günde 12-16 saat arası çalıştırılıyor, iş güvenliği yok sayılıyor ve insani koşullardan uzakta yaşamak zorunda bırakılıyorlardı. 1 Mayıs 1886’da yüz binlerce işçi sekiz saatlik iş günü talebiyle greve çıktı. Bu büyük eylemler sırasında yaşanan çatışmalarda polis müdahalesiyle birçok işçi hayatını kaybetti, tutuklamalar yaşandı, idam cezaları verildi. Ama bu mücadele dünya işçi sınıfının hafızasına kazındı.
Yıllar içinde 1 Mayıs, emekçilerin birliğini, haklarını ve direnişini simgeleyen bir gün haline geldi. Türkiye’de ise ilk kez 1923’te kutlandı. Resmi olarak "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kabul edilmesi 2009 yılını buldu. Her yıl olduğu gibi bu yıl da meydanlarda sadece coşku değil, aynı zamanda haklı talepler var: Adil ücret, güvenceli iş, insanca yaşam ve örgütlenme özgürlüğü.
Bu yıl da işçiler bayramlarını kutluyor ama kutlama demek sessiz kalmak demek değil. Bu bayram, konuşmanın, talep etmenin, ses yükseltmenin günü. Yüksek enflasyonla, geçim sıkıntısıyla, taşeron çalışma sistemiyle boğuşan emekçiler için 1 Mayıs, sadece bir anma günü değil, aynı zamanda bir umut ve mücadele günüdür.
Manisa’da da işçiler bu duygularla sokakta. Kimi elinde pankartla, kimi sendikasının flamalarıyla, kimi sessizce ama inançla. Çünkü biliyorlar ki 1 Mayıs, sadece geçmişin anısı değil; geleceğe dair bir söz, bir çağrı, bir dirençtir.
Emeğin bayramı kutlu olsun.