İnsanoğlu yeryüzünde bulunduğundan beri en önemli ve ilk üretim alanı tarım olmuştur. Verimli toprakları elde etme isteği tarih boyunca büyük savaşları meydana getirirken birçok uygarlık bu savaşlar neticesinde tarih sahnesinden silinmiştir. Klasik iktisadi görüşün temelini oluşturan Fizyokratlar ekonomide etkin sektör olarak tarımı görmüş ve ülkenin zenginliğini sahip olduğu toprak miktarıyla ölçülebileceğini savunmuşlardır. Doğal düzenin var olduğunu savunan bu görüş  iktisatta meşhur olan ve çoğu kişi tarafından yanlış bilinen "laissez-faire, laissez-passer" (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) sloganıyla bulunduğu döneme damga vurmuş, ayrıca kendinden  sonra gelen klasik görüşe bir model olmuştur.

 

Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte tarımda emek yoğun üretim yerini teknoloji yoğun üretime bırakmıştır. Emek yoğun üretimle tarımsal üretimini devam ettiren ülkeler rekabette geri planda kalmıştır. Günümüz modern tarımının en önemli girdisi ne mazot, ne gübre, nede yemdir. Modern tarımda en önemli girdi ‘Bilgidir’. Endüstri 4.0 ile otomasyona geçiş beraberinde bilgi toplumuna geçişi de getirmiştir. Günümüz dünyası bilgi dünyası değildir. Bilgiye ulaşmak artık kolay, datalar mevcuttur. Çağımız bilgiyi işleyebilme çağıdır. Bilgi işçilerine olan talep her geçen gün artmaktadır. İnsansız tarım uygulamaları hızla gelişimini sürdürmektedir. Gelecekte çiftçi sınıfının durumu teknolojideki gelişmelere bağlı olacaktır.

 

Çiftçi sınıfı küresel sermaye tarafından her zaman tehdit olarak görülmüştür. Köyde yaşayan bir çiftçi gösteriş tüketimi ve marka algısından uzak olduğu için küresel sisteme tam olarak entegre olmamıştır. Örneğin şehirde yaşayan bir kişi sabah kahvaltısı için marka olmuş bir simit fırınından simit alsın, öğle yemeğini için büyük bir restoran zincirine gitsin, arada herkes gittiği için bir kahve markasına kahve içmeye gitsin, avm’yi ziyaret etsin. Basitçe anlatmaya çalıştığım şehirde yaşayan bir kişi küresel sistem içinde üreticiyken aynı zamanda içinde bulunduğu sisteminde tüketicisi konumundadır. Şehirlerde yaşayan bireylerin tüketim davranışlarında ihtiyaç ve rasyonaliteden çok marka algısı, reklam ve toplumun beklentileri yatmaktadır. Köyde yaşayan bireylerin bu algıları daha düşük olduğu için küresel sistem için bir kayıp olarak görülmektedir.

 

Türkiye tarımda ürün deseni bakımından zengin bir ülkedir. Ancak tarım sektörü kalkınmaya, büyümeye destek sağlayan bir sektör olarak değil, sanayiye kaynak aktaran bir sektör olarak ön plana çıkmıştır.1980 sonrası dışa açılmayla birlikte tarımda iç talep değil dış talep esas alınmaya başlanmıştır. Tarım sektörüne dışa açılmayla 3 rol verilmiştir.

  1. Köyden kente niteliksiz ucuz iş gücü gönderimi
  2. Sanayi sektörüne ham madde ve sermaye gönderimi
  3.  Kentteki ucuz emeği besleme

Türkiye’nin tarımını anlayabilmek için toplumun sosyolojik durumuda bilmek gerekir. Köylerden kentlere göç eden bireyler genellikle kışlık yiyeceklerini, kurutmalıklarını, peynirlerini vs… köyden aile büyüklerinin göndermesiyle sağlıyordu. Bu durum harcama giderlerini azaltırken tasarruf yapmayı dahada kolaylaştırıyordu. Bu durum tarım sektörünü Türkiye’nin en büyük sosyal sigortası haline getirmiştir. Tarımda çalışan genç nüfusun azalması ve ihtiyarlarında zamanla topraklarını terk etmeye başlaması bu sosyal güvenlik kurumunu ortadan kaldırmıştır. Lüks tüketim algısı ve enflasyonun yüksek olduğu bir ortamda  böyle bir görünmez sosyal sigortanın yok olması bireylerin tasarruflarını olumsuz etkilemiştir. İlk baştada belirttiğimiz gibi modern tarımda en önemli girdi bilgidir. Türkiye tarımında bilgiden çok seçim zamanları siyasilerin popülist söylemeleri tarımı etkilemektedir. Tarım sektörü popülist söylemlere kurban edilemeyecek kadar değerli ve ihmal edildiği takdirde geri dönüşü olmayacak olan bir sektördür. Türkiye’nin henüz bir tarım envanteri bile yoktur. Üretim planlaması ,toprak analizleri, çiftçinin eğitimi, gerekli mali kaynağın aktarılması bunların hiçbiri planlanlanmamıştır. Tarımda fiyatları talep eden değil arz eden belirler. Kısa sürede tarımda ürün miktarında artış sağlanamayacağı için tarım ürünlerinin elastikiyeti düşük ve çoğu tarım ürünü inelastiktir.

 

Son birkaç yıldır yüksek enflasyon ortamının olmasından ve pandeminin de etkisiyle şehirlerden bir miktar kaçış yaşandı. Köylerin yakınlarına köye benzer fakat üretimin olmadığı daha çok tatil amaçlı konutlar inşa edilmeye başlandı.  Verimli tarım arazilerine plansız ranta dayalı konut inşası gelecekte yeni tehlikeleri beraberinde getirebilir.