3.çeyrek büyüme rakamları açıklandı. Türkiye ekonomisi 3,9 büyüme gerçekleştirerek son 3 yılın en düşük rakamına ulaşmış oldu.4. çeyrek büyüme rakamları bu 3.çeyrekten daha aşağıda olacak.

 

Uzun zamandır ekonomide analiz yazılarına ara vermiştim. Bunun nedeni konjonktürün dalgalı olması ve herkesin ekonomi uzmanı olmasıydı. 2022 yılının son dönemecine girdiğimize göre ekonomideki verileri objektif bir şekilde ele alabiliriz.

 

Türkiye ekonomisi iktisat bilimiyle uğraşanlar için tam bir laboratuvar ortamıdır. Birçok iktisatçının okuyarak anlamaya çalıştıklarını biz yaşayarak hayıtımızda hissediyoruz. Stagflasyon, slumpflasyon, resesyon, dara kaybı gibi birçok konuyu içselleştirerek öğreniyoruz. Türkiye 2021 yılının başından beri dünyada eşi benzeri görülmemiş para ve maliye politikası adımları atarak adeta dünyanın tersine bir yolculuğa başladı. 90 dan fazla ülke MB si faiz arttırımına giderken TCMB politika faizini rijit adımlarla sürekli düşürdü. 2022 yılının son ayına gelindiğinde %80 enflasyon %40 artmış kur, planlananın çok üzerinde bir cari açıkla karşı karşıya kaldı. Hedef faizi düşürüp, istihdamı arttırmaktı, dolayısıyla refahta artacaktı. Bunun benzeri girişimlerin benzeri daha önce Arjantin, Brezilya tarafından denenmeye çalışılmış, deneme ilk aşamada durdurulmuştu.

 

Şunu baştan söylemeliyiz ki alınan ppk kararları 6-18 ay sonra hissedilmeye başlanır. Dünya korona ve onun ardından yaşanan Rusya- Ukrayna savaşıyla enflasyonla bir kez daha karşı karşıya kalınca, başta gelişmiş ülkelerin MB leri faiz arttırımına gitti. Faiz arttırımı ekonominin dinamizmini yavaşlatıp, istihdamda da azalmaya neden olur. Ve beklenen de oldu. Ancak fiyat istikrarı sağlandığı zaman ekonominin eski dinamizmine kavuşması her zaman daha kolay olmuştur. Buna örnek olarak ABD deki klasik dezenflasyon dönemi  olan Volcker dönemini gösterebiliriz.  Volcker 1979 yılı ortasında FED in başına geçtiği zaman ABD de enflasyon % 10 un üzerindeydi. Bu dönemde FED faizi %11 den %20 ye çıkardı ve 1981 yılı sonunda enflasyon yeniden tek haneye düştü. 1987 yılında Volcker  ayrılırken enflasyon % 3,4 faiz ise %6 seviyesindeydi. Merkez Bankacılığının en önemli kilit noktalarından biriside geleceğe ilişkin öngörebilir olmak ve buna istinaden adım atmaktır. Bugün faiz arttırımı yapan ülkelerin faiz arttırmasının sebebide budur. Buna Türkiye’de 2002 krizi sonrası alınan kararlarıda örnek olarak gösterebiliriz.

 

Şimdi bizim aldığımız kararlara gelelim. Para politikası düzensizken, risk primi yüksekken, hammadde ve ara malı bağımlığı fazlayken faizi düşürmek ,istihdamı fazla etkilemezken enflasyonu kontrolden çıkardı, ulusal para daha fazla değer kaybetmeye başladı, tasarruf sahipleri paralarını enflasyona karşı korumak için daha fazla dövize yönelmeye başladı, bu durum çok ciddi artış göstermeye başlayına KKM uygulaması ortaya konuldu, mevduat sahipleri ve firmalar üzerinde oluşturulan finansal baskı yabancı yatırımcının daha çok çıkmasına neden oldu. Kısacası  enflasyon pahasına gelen büyüme sürdürülebilir olmadı. Enflasyon büyümeyi yavaşlattı. Enflasyon arttığı için toplumun alım gücü düştü, zengin yoksul arasındaki fark açıldı. Bunu Türkiye’nin gini katsayısı rakamından net bir şeklide görebiliyoruz. Alım gücüde düştüğü için talepte düştü, düşen talepte üretimi yavaşlattığı için büyüme gerilemeye başladı. Bundan sonraki aşama ise istihdamın düşmesi, kısacası işsizliğin artması olacak Bunu bir kehanet olarak değil bilimsel bir gerçek olarak zamanla yaşayarak göreceğiz.

 

 Maliye bakanın sürekli enflasyon düşecek vurgusunda bulunuyor. Bu açıklama doğrudur.  Yüksek enflasyon döneminde alım gücü düşen bireylerin mal ve hizmetlere olan talebi düşeceği için baz etkisiyle düşecektir. Buradaki düşüş bir başarı değil alım gücünün düşmesinden kaynaklanmaktadır. Uzun dönemde makroekonomik göstergeler dengeye gelirmi? Tabi ki gelir, ancak Keynes’in dediği gibi uzun dönemde hepimiz ölüyüz…     Yüksek  enflasyon altında ekonomi artık büyüyemiyor, dengeli bir makroekonomik zemine oturmadığı içinde, toplumun büyük bir bölümünde refah kaybı hızla artıyor.