1960 Yılı Nüfus sayımlarına göre1.867.396 olan nüfusa sahip Ermenistan’ın istatistik verilerine dayanarak, 1993 Yılında 3.369.673 olan nüfusu 2000 Yılında 3.076.098 olurken, 2020 Yılında 2.959.000’a düşüyor, gittikçe eksilen nüfusun sebebi, ekonomik çöküntü ve Ermenistan’ı Ekolojik olarak tehdit eden, Metsamor Nükleer Santrali endişeleridir.
    Komşumuzdaki Nükleer santralin 1988 senesindeki depremde zarar gördüğü ve 1995 yılında tekrar sözüm ona aktif hale getirildiği bilinmektedir. Nükleer santralin bölgede kirliliğe ve kanser vakalarında yol açtığı artık yüksek sesle Ermenistan halkı tarafından seslendirilerek karşı çıkıldığı izlenmektedir. Rusya ve Ermenistan Sovyetler Birliği döneminden, günümüze kadar santralin bakım ve onarımı için herhangi bir somut önlemli adım atılmamış olup, Metsamor Nükleer Santrali için gereken tedbirlerin alınmadığı görülmektedir. 2015 yılında Ermenistan ve Rusya arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde bakımı yapılmak kaydı ile, 11 yıl daha santralin kullanım süresinin uzatılacağı açıklanmıştı. Kullanım ömrü dolmasına rağmen halen çalıştırılan Metsamor Nükleer Santrali, öncelikle Türkiye, Güney Kafkasya da Azerbaycan, Rusya, Gürcistan, İran ve Orta Asya ülkeleri için büyük bir tehlike teşkil etmektedir. Bütün bu tehlikelere rağmen,  Ermenistan bölgenin ve Dünyanın gözünün içine bakarak Nükleer santrali kullanmaya devam ediyor! Bununla da kalmıyor! Oysa, Metsamor Nükleer Santrali, inşa edildiği tarihten günümüze kadar bir çok ciddi kaza ve sızıntı tehlikeleri geçirmiştir. Özellikle de 1988 senesinde meydana gelen 6.9 büyüklüğünde ki deprem büyük ölçüde tehlikeyi göstererek ilerisi için daha şiddetli çanları çalmaya başlamıştı.
   1989 yılında “sismik güvenlik açığı” gerekçesiyle kapatılmıştı. Hatta birinci reaktörün içindeki uranyum korumasız olarak reaktörün içine terk edilmişti.  Ermenistan da aydınlar ve çevre gönüllüleri, Metsamor Nükleer Santrali’nin gerek insan sağlığı gerekse doğal çevre açısından büyük bir tehdit oluşturduğu düşüncesiyle, halkının büyük çoğunluğu protesto gösterileri yapmışlardı. Bütün bu tehlikelere rağmen Ermenistan ikinci bir tehlikeye imza atmak istediği görülmektedir.
      Çernobil gibi eski, kaba teknolojiyle üretilen ve Sovyet döneminden kalan en tehlikeli santral olarak gösterilen Metsamor Nükleer Santralinin, Ağrı Dağı fay hattında bulunması, reaktörün soğutulması için kullanılan suyun yetersizliği ve nükleer yakıtını koruyacak koruma havzasının bulunmaması gibi birçok güvenlik ve teknik donanımdan da yoksun olan bu santral, Ekolojik nedenlerden gittikce azalarak akan Aras nehrini yeterinden fazla kirlettiği gibi ülkemizde ki  Iğdır İlimizin Adana gibi tarımsal iklime sahip olmasına rağmen, 1900 yıllarda üretmiş olduğu tarım ürünlerini bu gün üretememektedir. Yetiştirilen ve üretilen ürünlerin ise genetik değişikliğine uğradığı gözle görülür hale gelmiştir. 
      Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham ALİYEV bu konuda duyarlı Diaspora teşkilatlarını göreve davet ederken, “Bir milletin iki diasporası olmayacağını” belirterek, Türkiye ve Azerbaycan’ın uluslararası alandaki lobi faaliyeti de ortak yürütülmeli ve iki ülke arasındaki işbirliği Metsamor konusunda da derhal  çok etkin bir şekilde hareket ederek, devreye girmelidir. Sadece devletler düzeyinde değil; istikrarlı bir kamu diplomasisiyle uluslararası kamuoyu ve çevre örgütlerinin dikkati de Metsamor Nükleer Santrali’nin neden olduğu veya olabileceği tehlikeye çevrilmelidir.” diyor. Bu lobi faaliyeti, tehdidin sadece Türkiye ve Azerbaycan için geçerli olmadığını, santralde yaşanabilecek herhangi bir kazanın, Çernobil örneğinde olduğu gibi tüm çevre devletleri etkileyeceği; hatta reaktörün soğutulmasında kullanılan atık suyun Aras Nehrine dökülmesi, Hazar Denizi’ne ulaştırılması demektir. Hazar kıyısındaki komşu ülkeler içinde, Metsamorr büyük ölçüde ciddi bir tehlike taşıdığı kaçınılmaz boyuttadır.” Diyor. 
    Bu doğrultuda; Azerbaycan “ İnsan Hukukları Ombudsmanı, Sabina Aliyeva Azerbaycan Cumhuriyeti Ombudsmanı olarak tarafına yapılan halkın Şikayetlerini ve bir takım sivil Toplum Kuruluşlarının teşebbüslerini dikkate alıp değerlendiren ve bu duruma tatmin edici çözümler bulmak için, Ermenistan tarafından bölgede yaratılan, Uluslar arası Ekolojik cinayetler dur demek için, başta Birleşmiş Milletler Teşkilatı olmak üzer AB, Dünya Ekolojik araştırma STK kuruluşlarına ve tüm ülkelere çağrıda bulunarak, Ermenistan tarafından yaratılmaya çalışılan ikinci bir bölgesel cinayetler Terminatör tesisin oluşturulmasına müsaade edilmemesi gerektiğini, önümüzdeki en büyük zorluklardan biri, ekolojik dengeyi tehlikeye atan suçların önlenmesi, faillerin cezalandırılması ve her devletin ilgili uluslararası ve ulusal yasal düzenlemelerin gerekliliklerine uymasını sağlamak olduğunu. Bununla birlikte, mevcut çelişkiler, uluslararası örgütlerin sessizliği ve suskun, cezasızlık sinyalleri, Ermenistan'ın küresel ve bölgesel çevresel kaygılar yaratan suçlarını sürdürmesini sağlamaktadır. Ermenistan'ın bölgesel bir çevre sorunu yaratabilecek yeni girişimlerinden biri, Azerbaycan ve Türkiye sınırındaki Arazdayan köyünde 16.500 metrekarelik bir alan üzerinde yıllık 180.000 ton üretim kapasitesine sahip 70 milyon dolar değerinde büyük bir Metalurji tesisi kurma arzusudur. Bu bölgede böyle yeni bir tesisin inşa edilmesi ve atıkların Güney Kafkasya'nın ikinci büyük nehri olan Araz Nehri'ne boşaltılması, sadece bu nehrin değil, Arpaçay'ın ve uzanarak döküldüğü Hazar Denizinin kirlenmesine yol açabilir. 
     Tarihsel süreçte kara sayfa olarak nitelendirilen, Ermenistan’ın, Azerbaycan topraklarını 30 yıldır işgal ederken sadece insanlığa ve barışa karşı savaş suçları işlemekle kalmamış, aynı zamanda bölgenin Ekolojik güvenliğini de ciddi şekilde tehlikeye atmıştır ve hala da Karabağ’ın belli bölgelerinde sürdürmektedir. Ermenistan'ın tarım arazilerinin, su havzalarının, atmosferinin, orman fonunun, flora ve faunasının, maden kaynaklarının ve enerji kaynaklarının tahrip etmesi, ekolojik dengenin sadece Azerbaycan’da değil, bölgenin geri kalanında da bozulmasına neden olmuştur. Bütün bunlar Ermenistan'ın çevre suçları işlediğini, Ekoloji ve çevre ile ilgili uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediğini bir kez daha kanıtlamaktadır. Ancak, çevre koruma alanında çalışan uluslararası örgütlerin ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının (INGO'lar) Ermenistan'ın yarattığı ve dünya riski kaynağı olan duruma sessiz kalmaları insanlığı hayal kırıklığına uğrattı” dyor.
   1989 Basel Sözleşmesi ( Basel, İsviçre kenti,Almanya ve Fransa'ya komşudur) "Sınır Ötesi Taşımacılığın Kontrolü ve Tehlikeli Atıkların Bertarafı Hakkında Sözleşme", 1976 tarihli "Çevre Üzerinde Herhangi Bir Askeri veya Düşmanca Etki Aracının Kullanımının Yasaklanması Hakkında Sözleşme" ve 1992 tarihli "Çevre Üzerinde Herhangi Bir Askeri veya Düşmanca Etki Aracının Kullanımının Yasaklanması Hakkında Sözleşme" tüm bunlar için ana destek kaynaklarıdır. Ancak bu ve diğer uluslararası anlaşmalar kapsamındaki sorumluluklarını yerine getirmediği sürekli olarak ortaya konmuştur. 
   “Azerbaycan Ombudsmanı olarak, çevre koruma alanında çalışan uluslararası kuruluşlar, uluslararası sivil toplum kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları, Ermenistan'ın çevre ihlallerinin neden olduğu küresel ve bölgesel çevre sorunlarının çözümünden, çevre koruma alanındaki mevcut uluslararası belgelerden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesinden ve Ermenistan'ın çevre koruma alanındaki mevcut uluslararası belgelerden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesinden sorumludur.” Diyor, Azerbaycan Ombudsmanı, Sabina Aliyeva. Görüne oki, Ermenistan’ı karınca gibi beslemeye çalışan Emperyalist güçlerin Sömürgeci ağası Fransa ve Rusya elini Ermenistan üzerinden çekmesi gerekmektedir. Bölgemiz ve Güney Kafkasya o zaman barışı kucaklar. Aksi takdirde “Körler, Sağırlar Ermenistan’ı ağırlar.”  Savaş çanları çalmaya devam eder.
   Sağlıklı yaşayın sağlıcakla kalın.