‘’İnsan; eşrefi mahlukattır derdi babam, bu sözün sözler içerisinde bir anlamı vardı... ‘’ der İsmet Özel.

Evet insan yaratılanların en üstünüdür. Bundan dolayıdır, şeytanın insana diş bilemesi ve onunla savaşması.

Yaşadığımız yüz yılda, insan zihni ve fıtratı, küresel örgütlerin ve küresel şirketlerin saldırısı altında. Ama ne yazık ki insan kendisine bir savaş açıldığının farkında değil.

Binlerce yıldır insan için anomali olan olgu ve davranışlar; küresel medya şirketlerinin hümanizm ve bilimsel materyalizm maskesi altında normalleştirilmeye çalışılıyor.

İnsanı; yaşadığı toplumdan, yaşadığı mahaleden ve ailesinden koparıp tek başına bıraktılar. Sıra yalnız bıraktıkları insanın, zihnini ve duygularını paramparça etmeye geldi. Eşrefi mahlukat olduğunu unutturdular insana. Ve en önemlisi, ben kimim diye sormayı unuttu insan.

Beton duvarların ardında; elinde tuttuğu akıllı ekran, anti depresanlar ve bir de evcil hayvanı ile yapayalnız kaldı insan. 

Oysaki yüz yıl önce her şey çok güzel başlamıştı. Binlerce yıldır geleneksel yaşayan insan, çok hızlı bir şekilde modern hayata geçmişti. Hayal dahi edemeyeceği şeyleri elde etmişti. İsteklerini birkaç dokunsal hareketle karşılayabildiği bir hayatı vardı.  Önceki nesilller gibi, bir isteğinin olması için günlerce aylarca beklemesine gerek yoktu. Nerdeyse yarı tanrı gibi hissediyordu kendini.

Bu modern hayatın karşılığında; kendisinde varolan bir şeyi farkına varmadan vermişti kendisine bu hayatı verenlere.  

Yani ruhunu, yani derinliğini,...

Artık en iyi dostu; kendisini, kendisinden daha iyi tanıyan ve kendisi gibi ruhsuz olan makinalardı.

 

‘’trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak!
makinalaşmak istiyorum!
beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu!’’

Nazım Hikmet

Sağlacakla kalın...